Yeni 208

Gökyüzü dansçısı

 Gökyüzü dansçısı

Fotoğraf: Peter Steehouwer

Türkiye’nin tek profesyonel akrobasi pilotu Ali İsmet Öztürk, gökyüzünde çizdiği akıl almaz figürlerle alanında dünya çapında bir isim. Göz kamaştıran uçuşlarında yer çekimi başta olmak üzere bütün fizik kurallarına meydan okumasına karşın o bir çılgın değil, aksine “ayakları yere basan” bir havacı.

Yaptığınız işi sorduklarında tam olarak nasıl tanımlıyorsunuz?

Genel olarak baktığımızda ben bir pilotum. Uçan her şeyi uçurma yetki ve becerim var. Ancak spesifik olarak değerlendirirsek ben bir airshow pilotuyum. Akrobasi uçuşu, insan vücudunun hiçbir şekilde hazırlıklı olmadığı, hatta dizayn edilmediği ekstrem bir uçuş tarzıdır. Buradaki görevim, asıl mesleğime olan sempatiyi artırmak, havacılığı daha da sevdirmektir. Akrobasi pilotu olarak hayata başka bir boyuttan bakmaya çalışıyoruz. Bu, dünyada yapılamayacak bir şeydir. Yeryüzündeyken yüzersiniz, dağlara bayırlara çıkarsınız ama uçamazsınız. Ama hava akrobasisi yeryüzünün işi değildir. Onun için havaya çıkmak gerekir. Ve unutmamak gerek, havadayken Tanrı’nın mekanı olarak kabul edilen yerdeyiz.

Fotoğraf: Peter Steehouwer

Peki uçmaya nasıl başladınız?

Ben üniversitede işletme bölümünden mezun oldum. Ama kendimi bildim bileli aklım hep havalardadır… Uçmaya 1984 yılında ultra light sınıfından uçaklarla başladım. Sonra ticari helikopter uçuşları gerçekleştirdim. Helikopter üzerine ihtisas yaptım. Yurtdışında helikopter faaliyetlerim oldu. Üniversitede almış olduğum işletme eğitimi ancak havacılık işletmesiyle ilgili konularda yardımcı oldu. Onun dışındaki konularda kendimi tekrar ve tekrar yoğun eğitimlerden geçirdim. Sayısını hatırlayamadığım kadar kursa gittim, çok yoğun uçuş eğitimleri aldım. Kendimi geliştirmek için elimden gelen her türlü gayreti gösterdim. Neticede hem sabit kanat tabir edilen uçak pilotluğu hem döner kanat dediğimiz helikopter pilotluğu konusunda tek ya da çok motorlu uçuşlar üzerine eğitimler sertifikalar, uçuş öğretmenliği eğitim ve sertifikaları aldım. Bunlar yetmedi, teknisyenlik imtihanlarına girdim ve helikopter, uçak bakım teknisyeni lisansı aldım. 2000 yılında akrobasi uçuşlarına başladıktan sonra bu sefer de İngiliz Kraliyet Hava Otoritesi’nin açtığı imtihanlara girip kazandım ve en üst düzeyde milletlerarası gösterilerde akrobasi uçuş lisansı Display Autorization’ı aldım. 27 yıldır havalardayım, diyebilirim ki bu sürenin tamamı eğitimle geçti. Eğitim hiç bitmiyor, bu nedenle ne zaman uçmaya başladığım sorulduğunda bir saat önce de diyebilirim, 27 yıl önce de… Havacılığın böyle bir gerçeği var, eğitim eğitim eğitim…

Helikopterlerle ilişkiniz kısa mı sürdü?

Tam öyle diyemem ama yaşadığım ciddi bir kazadan sonra mecburi bir ayrılık oldu. Uzun müddet test pilotluğu yaptım. Bakımdan çıkan uçak ve helikopterlerin mutlaka testi yapılır. Ben gönüllü olarak zannediyorum 12-13 sene muhtelif tip ve özelliklerde uçak ve helikopterlerin test pilotluğunu yaptım. Test uçuşlarının kendine has bir prosedürü, kendine özgü bir kontrol listesi vardır. Teknik olarak da çok farklı bir uçuştur. Böyle uçuşlardan birinde bir motor arızası yaşadık. Malesef altımızda inebileceğimiz düzgün bir yer olmadığı için “emergency” yöntemlerinin hepsinin uygulamış olsak da helikopter malesef İkitelli’de düştü. Kazadan sonra helikopterden kalan en büyük parça bendim… Bu kazadan sonra sağlığıma kavuşmam yaklaşık bir yılımı aldı. Omurgamda bir kaç kırık birden vardı, kımıldamam bile mümkün değildi. Yaklaşık bir yıl “yatalak” kaldığım bu dönemde değil uçmak, yürümek bile benim için büyük bir hayal gibi görünüyordu. Yoğun tedaviler gördüm. O süreçte yatakta düşünmek için çok zamanım oldu. Zaten başka hiçbir şey yapamıyordum. Yaşamı sorguladım, iyiyi kötüyü sorguladım. Uçuşlara devam edip etmeyeceğimi sordum kendime… En çok da neden hayatta kaldığımı düşündüm. Daha yapacak bir şeylerim olmalıydı. Uçuşlara devam etmeye karar verdim. Bu tecrübe sayesinde aynı tecrübeyi yaşayacak insanlara yardımcı olabilirdim. İnsanların böyle bir sıkıntıyı yaşamalarına engel olabilirdim. Tecrübelerimi hatalarımla sevaplarımla bütün camiayla paylaşarak benzeri bir kazanın tekrarlanmasını engellemeliydim. Ayağa kalkınca da akrobasi pilotu oldum! Bugün geriye bakınca doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum.

Keskin bir dönüş! Akrobasi pilotluğu kariyeriniz nasıl gelişti?

Aslında ben ilk akrobasi uçuşu deneyimimi 1988 yılında hiç tecrübem yokken gerçekleştirdim. Tayfun Atılgan hocam uçuyorduk, az sonra olacaklar hakkında herhangi bir bilgi vermemişti. Aniden oldu. Çok korktum. Resmen ödüm patladı. Hocamın bacağına yapışıp ‘yapma’ diye bağırdım. Bu tabii bir şakaydı. Ama akrobasi uçuşlarına asıl başlangıcım elbette bilinçli bir dönem oldu. Kazadan bir yıl sonra helikopterle düştüğüm yerden tekrar havalandım. Kızaklar yerden kesildiğinde sanki motor yine duracak gibi hissettim; ama durmadı. Yeniden uçtum… 10 yıl sonra bu coşkuyla 2000 yılında dünyanın en iyi akrobasi pilotlarından biri olan Amerikalı Ralph Ridle ile anlaştım ve ondan eğitim almaya başladım. Dersler ilerledikçe akrobasi pilotluğunu daha da çok sevdim. Halen profesyonel anlamda ülkemizdeki tek akrobasi pilotuyum.

Türkiye’de akrobasi uçuşları hangi seviyede?

Şüphesiz Türkiye, Airshow olarak nitelendirilen ve dünyanın hemen her ülkesinde ciddi bir uğraş haline gelen bu tür gösterilere oldukça yabancı. Gerçi ülkemiz akrobasi pilotluğunu askerî alanda 1914 yılından bu yana tanıyor ama sivil anlamda akrobasi uçuşlarına hayli uzak olduğumuz da bir gerçek. Bugün Avrupa’da her yıl 200’ün üzerine Airshow gösterisi yapılıyor. Hatta bu şovlar köylere kadar inmiş durumda. Son dönemde Türkiye’de de Avrupa’dakine benzer gösteriler giderek artmaya başladı. Türkiye’de sivil alanda ilk defa 2000’te İstanbul Hezarfen Havacılık Şenlikleri kapsamında gerçekleştirilen Airshow organizasyonunun koordinatörlüğünü üstlendim minik de bir gösteri yapmıştım. O sıralar başka pilotların eğitimine kanalizeydim. O arada 2004 yılında yurtdışından teklif geldi, onu değerlendirmeye karar verdim. 2005-2006 yıllarını İngiliz Havacılık dergisi GA Buyer’ın ana sponsorluğunda uçtum, hatta 7-8 tane de alt sponsorum vardı. Bunların hepsi yabancı firmalardı. GA Buyer ile 3 yıllık anlaşma yapmıştım. Anlaşma bitince 2007 yılında NTV ve Türk Havayolları’nın ana sponsorluğunda uçtum. 2008 yılındaysa ben özellikle Türk firmaların bu işe girmesini istedim. Çünkü uçuşların büyük bir bölümü yurtdışında olduğu için hem Türkiye’nin tanıtımı hem Türkiye’nin yurtdışında kendini ifade etme sıkıntılarını aşabilmek açısından hem de kendi tanıtımları için yerli firmalarla çalışmak istedim. Ama malesef Türk firmaları bu konulara ilgi göstermedi.

Eğitmen olarak ne gibi faaliyetleriniz oldu?

Hezarfen Havaalanı’nda 13 arkadaşımızın katıldığı Hava Akrobasisi Okulu teşebbüsüm oldu. Onları hava akrobasi pilotu olarak yetiştirdim. Hatta bunlardan 11 tanesi kendi aralarında hava akrobasisi şampiyonası da düzenlediler. Ama çok yazık ki, bu arkadaşlarımızın hiçbir tanesi devam etmedi. Ben de onlar devam etmeyince okul işinde biraz farklı düşünmeye başladım.

Mesleğinizin temel sorumluluğu olarak neleri söylersiniz?

Elbette güvenlik. Bu iş her ne kadar çok uçuk görünse de belli kurallar dahilinde son derece güvenlidir. Herkesin belli becerileri, belli kişisel üstünlükleri olabilir. Ama biz, kendi hünerlerimizi değil, mesleki sınırlar içersinde uçtuğumuz uçakların limitlerini gösterebilmeliyiz. Bir airshow pilotu olarak konuşuyorum, havacıların en önemli görevi, havacılığı seven insanların sayısını artırmaktır. Şöyle uçuyoruz, böyle uçuyoruz diyerek kendimizi o kadar insanın önünde öldürürsek bu amacın tam aksi istikametinde bir sonuca ulaşırız. İnsan uçuran her pilotun bir görevi vardır.

Fotoğraf:Ali İNCEOĞLU 2002

Havaya bu kadar tutkun birisi için otomobillerle aranız nasıl? Ben sizi yıllar önce Porsche 911’iniz ile tanımıştım. Otomobilinizle pistte 200 km/s ile ‘uçarken’ siz de uçağınızla üzerimdeydiniz…

Evet, evet beraber fotoğraf çektirmiştik:))) Otomobilleri kim sevmez ki? Özellikle Amerikan otomobillerine karşı büyük bir tutkum var. Genişliği, rahatlığı ve sağlamlığı beni hep etkilemiştir. 1960-1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de de çok yoğun kullanılan Amerikan otomobilleriyle büyüdük. Dolmuş olarak kullanılan o klasikler bile çok etkileyiciydi. Yıllarca Amerikan otomobillerinden devşirilen dolmuşlarla ulaşımımı sağladım ben. Amerikan sevgim biraz o dolmuşlarla gelişti. Bir de yolda kalmaktan nefret ederim ben. Karda çamurda mutlaka ilerleyebilmeliyim. Bu nedenle hep güçlü SUV modelleri kullandım ve kullanıyorum. Otomobilin yeni kokmasını, deri koltukların kokusunu çok severim. Ama en beğendiğim otomobil Porsche 911… Uzun yıllar bu otomobili kullanmak bana çok büyük keyif vermiştir. İlk fırsatta bir tane daha edinmek ve emeklilik yıllarımda yine Porsche 911 keyfi yaşamak istiyorum.

Trafikte de havada olduğunuz gibi hızlı mısınız?

Havada karada fark etmeksizin bütün önceliğimiz mutlak güvenlik olmalı. Havada hıza mecburum tabii, işimiz bu. Trafikte kurallara her zaman sıkı sıkıya uymuşumdur. Ama itiraf etmek gerekirse eskiden çok hızlı araç kullanırdım. Artık daha sakin, daha risksiz otomobil kullanmayı tercih ediyorum. Kuralların hiçbirisi keyfi değildir. Hepsi kötü deneyimlerin sonucunda bunların tekrarlanmasını önlemek için koyulmuştur.

Fotoğraf:Necdet Kösedağ