Reklam

2012 Türkiye Ralli Şampiyonası gerçek mi?

Sitemizin yaratıcısı Süreyya İzgi, kendine has bir adamdır. Çok kolay parlayabileceği gibi bazen uğraşsanız da sinirlendiremezsiniz. Uzun yıllara dayanan bir dostluğumuz olduğu için ben ikinci gruba girerim diye düşünüyordum ama en son yazımı nisan ayında yazdığımdan dolayı sınırları fazla zorlamış durumdayım. Bana artık Mert değil ‘yazını yaz’ diye hitap ediyor. Tabii içinden bu kadar kibar olmadığına da eminim. Sonuçta haklı tabii ama ben de haklıyım. İki yıldır aktif olarak otomobil dergiciliği yapmadığımdan, güncel modellerin çoğunu kullanamadım. Yazı yazabilmenin en temel kuralı güncel olabilmektir. Güncel olmak için de en yeni modellere dokunmak, hissetmek, yaşamak gerekir. Maalesef kendi külüstür Citroen C3’ümden başka bir otomobile binemiyorum ne zamandır. O zaman bana da şikâyet etme hakkı doğuyor aslında. Süreyya Bey, birkaç test otomobili yollayın da yazarınız biraz kendine gelsin. Siz 190 HP’lik Nissan Juke’la gazlarken, Evoque’la ML’le dost düşman çatlatırken, Volvo V60 ile aile saadeti yaparken aklınıza geliyor muyuz? Şu anda okuyucuların tamamı bana hak veriyor eminim. Acındırma faslını geçip, üste çıkma çabalarından sonra gelelim konumuza…
20120705-220810.jpg

Biraz motorsporlarından bahsetmek istiyorum. Sakın yıllardır yarışmıyorsun, o zaman motorsporlarından da bahsetme demeyin yoksa konu kalmayacak.
2012 Türkiye Ralli Şampiyonası’nın altın yılı olarak tarihe geçecek. Yedi adet başa koşacak kapasitede pilot ve eşit seviyede otomobilin nefes kesen mücadelesini izliyoruz. Luca Rosetti gibi dünya çapında bir pilot Türk lisansı ile şampiyonamızı takip ediyor. Efsane Volkan Işık geri döndü ve Ege Rallisi galibiyeti ile performansından hiçbir şey kaybetmediğini ispatladı. Son üç yılın şampiyonu Yağız Avcı, takım arkadaşı genç yetenek Murat Bostancı, Ercan Kazaz, Fatih Kara ve Burak Çukurova… Fabia, Fiesta ve Grande Punto S2000’ler şampiyonada cirit atıyor.
Peki, bu görüntü ne kadar gerçek? Ne oldu da sporumuza bir sihirli değnek değdi? Sponsorlar birden motorsporlarını mı keşfetti? Öyle ya uzun zamandır rekabet seviyesi çok düşmüştü, start sayıları azalmış, seyirci neredeyse yok duruma gelmişti.
Çok keyifli bir sezon izlesek de aslında her şey sanal ve 2013 için hiçbir şey garanti değil. Baktığımız zaman fabrika destekli tek takım Castrol Ford Team Türkiye. Serdar Bostancı önderliğindeki bu köklü ve kurumsal takım dışında kalanlar tamamen kişisel gayretlerle yürüyor. Bu bir eleştiri değil, diğer takımları yok saymak hiç değil aksine en büyük saygıyı onlara duymak gerekli. Çünkü Pegasus Racing, Parkur Racing ve Team 47 gibi takımlar, motorsporları aşığı isimlerin inanılmaz çabalarla ve büyük ölçüde kendi ceplerinden para harcayarak kurdukları, bir yerlere getirmeye çalıştığı oluşumlar. Önemli başarılar kazandıkları da muhakkak ama her ne kadar bu spora âşık olsalar da sonuçta bir dayanma sınırları var. Skoda ve diğer sponsorların küçük destekleri olsa da Luca Rosetti, Burak Çukurova ve Fatih Kara’nın (Fatih Kara Fiat Grande Punto S2000 ile yarışıyor) yarıştığı Pegasus Racing’in aslında tek temel dayanak noktası Cem Acar. Diğer takımlarda da durum farklı değil. Kerem Üstünkaya ve Ercan Kazaz’ın kişisel gayretleriyle Parkur Racing, Halim Ateş ve Volkan Işık’ın çabalarıyla Team 47… Konumuz dışında ama Volkan Işık’ın bu sporu bir yerlere getirmek için milyonlarca dolar yatırarak hayata geçirdiği Volkicar projesi bile ne demek istediğimi çok iyi anlatıyor. Oysa bu ülkede 40 yılı aşkın bir mazisi olan motorsporları, çoktan kendi kurumlarını yaratmış olmalıydı. İnsanların özverilerinden çıkıp şirketleşebilmeliydi. Kurucu X kişi ben sıkıldım artık tozdan topraktan, artık gidip yelken yapmak istiyorum dediğinde bile o kurum yıkılmamalıydı.
Geçenlerde Serdar Bostancı’yı ziyaret etmek için Castrol Ford Team Türkiye’nin yeni garajına gittim. Bahsetmeye çalıştığım kurum kültürü orada tamamen yerleşmiş, hakikaten gurur duydum. En önemlisi takımın bütün pilotları genç ve geleceğe yatırım yapılıyor. Yarın Ford motorsporlarını bıraksa bile kolayca yıkılmayacak bir oluşum var.
Konuyla ilgili olarak TOSFED’ten ve yapmadıklarından hiç bahsetmeyeceğim çünkü artık ciddi şekilde kabak tadı verdi. Ford’un başarılı örneğinden yola çıkarak diğer markaların bu işe neden destek olmadığını sorgulayabiliriz. Ama geçmişe baktığımız zaman; Citroen’den Fiat’a, Renault’dan Subaru’ya, Hyundai’den Opel’e ve Peugeot’ya kadar birçok marka bu spora kısa süreli de olsa bulaştı. Nasıl oldu da kalıcı olamadılar? İyi yönetilemediler mi? Bekledikleri geri dönüşü alamadılar mı? Kazıklandıklarını mı hissettiler? Bu ayrı bir yazı konusu ama en önemlisi bence markalar ile motorsporları birbirine iyi entegre edilemedi. Ford örneğinde ise durum tam tersi. Markanın spor haricindeki birçok faaliyetinde Serdar Bostancı ve ekibini yani Teknik Motorspor’u görüyoruz. Yeni model lansmanlarından tutun, basın için test araçlarının organize edilmesine kadar Ford ile entegre olunmuş durumda. Yani bu takım sadece yarışmıyor, bir anlamda Ford’un içinde bir organizasyon departmanı niteliğinde. İş böyle olunca da işbirliğinin uzun soluklu hale gelmesi bir tesadüf değil. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, örnek ortada. Markalara motorsporlarının sadece yarışmak olmadığını anlatacak birilerinin daha çıkması lazım bence…