Önden ilk çeken Mini oldu
İnsanoğlu ulaşım araçlarının atlar tarafından çekilerek hareket etmesine alışkındı ve bu yönteme alternatif de aranmıyordu. Ta ki, motorlu ulaşım araçlarının yaygınlaşıp otomobillerin hız ve güçlerinin artması ve bu değişikliklerin sürüşte yarattığı olumlu ve olumsuz etkiler fark edilene kadar! Daha yakıt ekonomisi kaygılarına çok vardı ama gücü daha kolay zapt edebilme ve tasarımlardaki yer sıkıntısı, öncelikle çekiş yöntemi için alternatifler aranmasına yol açtı. Günümüze göre çok düşük güçlü de olsalar motorların performansı arttıkça sürücülerin hakimiyeti zorlaşıyordu. Ne de olsa otomobilden önceki alışılmış hız, ancak atların ciğer ve kas kapasitesi kadardı, hem atlar sürekli dört çekerdi!.. İnsanların sürüş vizyonuysa bundan 100 yıl öncesi kadar!
Otomobilde önden çekiş yöntemi ilk olarak 1930’lu yıllarda 2. Dünya Savaşı sonrası Audi adını alacak DKW (Dampf Kraft Wagen-buharlı araç) markası tarafından kullanıldı. Front serisi araçların iki silndirli motorları enlemesine (tranversal) yerleştiriliyordu. Ama bu prensibin kabul görüp yaygınlaşması savaş sonrasını buldu. 1947 yılında Saab’ın yine iki silindirli bir model olan Saab 92B modelinde 1955’e kadar kullanıldı. Ama o da iki silindirli bir motordu. Aynı sistem, Borgward’ın Hansa, Goliath gibi küçük markalarında da kullanıldı. Ama önden çekişin gerçekten anlam kazanması 4 silindirli motorla birlikte kullanılmasıyla başlayabildi.
1959 yılında Mısır’ın Süveyş Kanalı’nı kapatmasıyla dünya çapında baş gösteren petrol krizi, küçük ve ekonomik otomobillerin önemini ilk kez net bir şekilde ortaya koydu. İşte tam da bu dönemde hayata geçirilen Mini projesi, böylelikle çok büyük başarı kazandı. İzmir doğumlu Alec Issigonis’in geliştirmekte olduğu şehir otomobili, alışılagelmiş bütün otomobillerden küçük olacaktı. Issigonis bu minik otomobile 4 silindirli motoru sığdırabilmek için enlemesine yerleştirmeyi düşündü. Zira ancak böylelikle konsept hedefine ulaşabilecekti. Daha önce 2 silindirli motorlar için denenen ama pek yaygınlaşmayan bu yerleşim, ilk kez 3050 mm uzunluğundaki Mini Cooper’da başarıyla uygulandı ve düşük yakıt tüketimiyle dünya çapında kabul gördü. Otomobilin 1400’lik genişliği, 1959’dan üretimin noktalandığı 2000 yılına kadar hacimleri 850-1275 cc motor ailesinin tüm bireylerinin enlemesine yerleştirilebilmesine olanak tanıyordu. Motorun sağlıklı soğutulabilmesi için önden gelen hava akımı fan pervanesiyle sola doğru yönlendiriliyordu. Çünkü radyatör, otomobilin sol tarafındaydı…
Sonraki dönemde çekişle ilgili projeler, uygulamayı daha da geliştirdi. Dante Giacosa’nın Fiat için gerçekleştirdiği tasarımda enlemesine yerleştirilmiş motora üç vitesli şanzımanı da bir şaftla birlikte entegre etmesi, günümüzün en yaygın çekiş sistemini ortaya çıkarmış oldu. Bugün altı vitesli şanzımanlar bile önde enlemesine yerleştirilmiş motorlara entegre olarak kullanılıyor. Arkadan itişin tahtı önden çekişle sarsılmıştı. Amerikan markaları dışında Mercedes-Benz ve BMW’nin sıkı sıkıya sarıldığı arkadan itişe karşılık, 1960’lara kadar daha çok askeri ve hizmet amaçlı kullanılan dört tekerlekten çekiş sistemi de otomobiller ve bugün SUV denilen araçlarda yaygınlaşmaya başladı.