Boğaziçi Köprüsü’nün nazarlığı
Güzel ismi siyasette dalgalanmış olsa da İstanbul Boğazı’nın inci gerdanlığı Boğaziçi Köprüsü’nü koruyan manevi bir “bekçi” var.
İstanbul Boğazı’nın iki yakasını birbirine bağlayan Boğaziçi Köprüsü, çelik ve beton gri gövdesi ve son dönemde geceleri “Japon genelevlerini” andıran bir edayla yanıp sönen LED ışıklarıyla 47 yıldır hizmetimizde. Şehrin asabiyet noktasıysa da şüphesiz en vazgeçilmezlerimizden biri. Avrupa yakasından Anadolu’ya geçişte eski gişelerin yanındaki Karayolları binalarının önünde, artık pek kimsenin dikkatini çekmeyen beyaz bir taş anıt vardır. İnşa kararından itibaren her dönem politikacılar tarafından iyi kullanılan köprünün ilk anıtıdır bu beyaz taş. Sonuncusu malum…
1968 yılında inşa edilmeye karar verilen Boğaziçi Köprüsü dönemin sol muhalefeti tarafından tepkiyle karşılanır. Demirel önderliğindeki sağ kanat köprüyü bir atılım hamlesi olarak sunarken ağırlığının İTÜ’lü mimarlık-mühendislik öğrencilerinin oluşturduğu dönemin sol gençliği, köprünün şehri doğu-batı değil kuzey-güney ekseninde yol kenarlarında öbeklenen plansız bir gelişmeye iteceğini, bu büyümelerle şehrin varoşları içine katacağını ve nihayette yeni köprülere ihtiyaç duyulacağını öne sürerek köprü inşaatına karşı çıkmaktadırlar. Ne var ki Soğuk Savaş yıllarının toplumsal muhalefete karşı yarattığı komünizm düşmanlığı eksenli “vatan haini” damgası gençliğin köprüye yönelik haklı tepkisini bastırmaya yeter. Köprünün inşasına 20 Şubat 1970’te başlanır ve 30 Ekim 1973’te köprü hizmete açılır. Gelinen nokta ise ortada.
Boğaziçi Köprüsü’nün ilk zamanlarında yanından geçerken sürücülerin saygıdan dolayı yavaşladığı anıt, 1974 yılında Vehbi Koç tarafından yaptırılmış. (Artık yavaşlamak dışında başka şans yok ve konuyu bilen de kalmadı zaten!) Vehbi Koç’un eşi Sadberk Hanım, köprüyü geçtikten sonra “Çok güzel bir köprü, nazar değmeden bir maşallah yaptıralım” demiş. Ve bunun üzerine Koç, hattat Emin Barın’a sipariş vererek Boğaz’in inci gerdanlığına “bekçi” yerleştirilmesini sağlamış. Tabii bunda dönemin iktidarı MSP-CHP koalisyonuna yakın durmakla da ilgisi olabilir.
1.5 metre yüksekliğindeki anıtın üzerinde Arap harflerinin düz, köşeli ve geometrik olarak kullanılmasıyla ortaya çıkmış bir yazı türü olan Kufi tarzıyla “maşallah” yazıyor. Artık şehrin karmaşası ve estetik yozlaşmanın içinde kaybolmuş olsa da geçmişte epey yankı uyandırmış. Bugün hemen yanıbaşında, harabe bir havuz kalıntısının arkasında gözlerden uzakta ve her yıl yapılan onarımları izleyen bir duvar durumunda olsa da geçmişteki zarafetten ipuçları veriyor bu mütevazı anıt.