Paşa’sız 18 yıl…
Resmi olarak ‘60’lı yıllarda başlayan Türk motorsporları tarihinin oluşmasında pay sahibi olan efsanevi isimlerden Renç Koçibey, ölümünün üzerinden geçen 18 yıla rağmen camiadaki ağırlığını koruyor. Motorsporları dünyasının temel taşlarını koyanlardan biri olan ve gelişmesi için elinden gelen her şeyi yapan ünlü pilot, performansı ve bilgisinin yanı sıra kişiliğiyle de bu camiada kendisine erişilmez bir yer hazırlamıştı. Bugün Renç Koçibey yok ama etaplar genç pilotlar tarafından onun ruhuyla geçiliyor.
Renç Koçibey, Sadi Bey ve eşi Emel Hanım’ın ilk çocukları olarak 1942 yılında dünyaya geldi. Maden mühendisi olan Sadi Bey oğluna “tırnaklarıyla kazıyan, sıkıntılı insan” anlamına gelen Renç adını seçti. Koçibey Ailesi oldukça köklü bir sülaleden geliyordu. Renç Koçibey’in büyük büyük dedesi Göriceli Mustafa Koçibey, Osmanlı İmparatorluğu zamanında sarayda has odada padişah danışmanı olarak çalışmış ve önemli hizmetlerde bulunmuştu. Öyle ki Göriceli Mustafa Koçibey’in IV. Murat ve Sultkan İbrahim’e imparatorluğu çöküşten kurtaracak önerilerin bulunduğu kapsamlı risaleler hazırladığı bilinir.
Her şey “Ralli ne demek?” sorusuyla başladı
Bu kökenden gelen asalet, yarıştığı dönemlerde “paşa” olarak çağırılmasına da yol açacaktı. Çocukluk dönemini Fransa’da geçiren Renç Koçibey, lise yıllarında İstanbul’a döndü ve Saint Joseph Lisesi’nden mezun oldu. Renç Koçibey’in babası Sadi Bey, gençliğinden beri motorlara olan tutkusuyla etrafına nam salmıştı. Dönemin basit mekanik yapılarından çok iyi anlayan Sadi Bey, oğlu Renç’in kafasına sonradan bütün yaşamını dolduracak tutkunun alt yapısını kurmuştu. O dönemde bir yandan babasına ait 1938 model bir Ford marka cabrio otomobille yaptığı kaçamak gezintilerin yanısıra Ducati marka motosikletiyle de Topağacı’nda semt sakinlerine adını duyurmaya başlamıştı. Koçibey’in gençlik yıllarında özellikle motosikletle başladığı motorlu sporlar, 60’lı yıllara gelindiğinde otomobil sporlarına dönüştü. Türkiye’de rallinin ne olduğu bilinmezken Koçibey gün be gün bilgisini arttırıyor, adeta oto sanayi sitesinde yaşıyordu. 1975 Türkiye Rallisi Şampiyonu Aytaç Kot’un 1968’de yapılan Türkiye’nin ilk organize rallisi olan Trakya Rallisi öncesi için anlattıkları o dönemi çok iyi tasvir ediyor: “”Ralli ne demek?” dedik. “Hızlı otomobil kullanmak” dediler. “Tamam, biz kullanırız” dedik ve ralli bizler için böyle başladı…”
Koçibey ilk zaferini 1968’de Trakya Rallisi’nde Anadol ile kazandı. Anadol o dönemde yerli olarak Otosan tarafından üretilen mütevazı bir aile otomobiliydi. Ancak mekanik bir deha sayılan Renç Koçibey, yaptığı modifikasyonlarlarla Anadol’u adeta yeniden yaratmıştı. Anadol ile yarışmaya karar verdiğinde Koçibey ağırlığı azaltabilmek için otomobilin gövdesini oluşturan fiberglası ince döktürmüştü. Moturuysa kaputun altından alıp ağırlık dağılımını iyileştirmek için kabin içinde ortaya koydurmuştu. Trakya Rallisi’nde co-pilotu olan Demir Bükey’le birlikte Jaguar gibi dönemin efsanevi markalarını geride bırakan Koçibey, o dönemde Anadol satışlarını da patlatmıştı. 34KA501 plakalı Anadol’u Koçibey’in Jaguar’ıydı…
Eşiyle piknikte tanıştı
Renç Koçibey’in kazandığı başarılarla çevresindeki hayranları çoğalırken genç kızların çabaları onun aklını başından almaya yetmiyordu. Çünkü o 1965’te gönlünü Meryem Hanım’a kaptırmış, adeta ortak bir gelecek için sözleşmişlerdi. Bir röportajında Meryem Koçibey, Renç’le tanışmalarını şöyle anlatıyor: “1965 yaz başında arkadaşlarımla pikniğe gitmiştik. Elimde bir sepet, bir dereden karşıya geçmeye çalışıyordum. Arkamdan bir ses geldi: “Yardımcı olabilir miyim?” Döndüm baktım, hayatım boyunca böyle yeşil gözler görmemiştim. Çok etkilenmiştim. “Piknik dönüşü onunla giderim” diye hayaller kurmuştum kendimce. Baktım motosikletle gelmiş. Hayallerim suya düşmüştü. Ben de arkadaşımın otomobiline bindim çaresiz. Bir anda Renç motosikletiyle yanımıza yanaştı ve bana “camı aç” dedi. Açtım. Bir eli gidonda, bir eli camda el ele Küçükçekmece’den İstanbul’a kadar gittik. Böyle tutkulu başlayan aşkımızın sonunda 1972 yılında da evlendik”… Bu evlilikten iki kızı olan Renç Koçibey, ilk kızına Alanya’da kaza geçirdiği bir etabın adını verdi: Alara… İkinci kızının ismiyse Bolu’da çok severek yarıştığı bir başka etaptan alındı: Seben…
1976’da Günaydın Türkiye Rallisi’ni kazandı
1972 yılında başlayan Uluslararası Günaydın Türkiye Rallisi’nde ilk dört yıl Engin Serozan, Levent Pekün, Faruk Süren ve Aytaç Kot’un Renault 12 TS’yle gelen birincilikleriyle geçtikten sonra Tofaş ilk şampiyonluğunu 1976’da Renç Koçibey’in kullandığı Murat 124’le kazandı. Bu dönemde Murat 131’le bir çok başarı kaşanan Koçibey, 1979 yılında bu kez Ford Escort RS 2000’le Türkiye Rallisi’nde birincilik kupasını havaya kaldırdı. Koçibey özellikle kötü hava koşullarında sergilediği üstün pilotajıyla ün salmıştı. Efendi kişiliğiyle “paşa” diye hitap edilen Renç Koçibey, start verildiğinde adeta bambaşka bir kişiliğe bürünüyordu. Virajlar bir bir geçilirken o gerçekten paşa oluyor, kullandığı otomobilse yönetimindeki ordu oluyordu. Yakın arkadaşları Ersoy Çetin onun için “Bileği çok kuvvetli, ayağı ağırdı, yani çok hızlıydı” derken “İhsan Berkel “Deliydi… ralli pilotlarının deyimiyle erkekti” diyor… Renç Koçibey’in diğer lakaplarıysa Rencio ve şövalyeydi. 1984 yılında Balkan Rallisi’nde gösterdiği olağanüstü performansla birinciliği kazanan Renç Koçibey, 1988’de kullandığı Mitsubishi Starion’la gösterdiği performansla “dünyanın en iyi Mitsubishi pilotu” seçildi. Paris Dakar Rallisi’ne katılan ilk Türk pilot olan Koçibey, ünlü rallide 1992’deki ikinci denemesinde BMC’nin özel olarak geliştirdiği kamyonla etapta kalıp zor günler geçirmişti. Türkiye’nin ilk lisanslı pilotlarından olan Renç Koçibey, İSOK’un (İstanbul Otomobil Sporları Kulübü) sicil kurulu üyeliğini de yürütmüştü.
Son olarak Renault takımı adına yarışan Koçibey, ölümle antrenman yaparken ya da yarışırken değil, yarış direktörü olduğu tırmanma yarışlarında gece gündüz etap dolaşırken trafik içinde karşılaştı. 9 Şubat 1993’te Ali Sipahi Rallisi için yol notu çıkarırken sabaha karşı bir kamyona arkadan çarpan “hızın efendisi” Koçibey, yaşamını kaybetti. Kazanın gece gündüz demeden dolaştığı etaplarda geçirdiği yorucu saatler nedeniyle sabaha karşı uyuyakalması nedeniyle meydana geldiği konuşuldu hep. Zira kimse onun otomobile hakimiyetinden şüphe duyamazdı…
1 Comment
güzel yazı olmuş. şu anadol’un ayrıntı fotoları olsaydı keşke
Comments are closed.