Reklam

Araba sevdası…

 Araba sevdası…

Araba sevdası bambaşka bir sevdadır aslında. Çok küçük yaşlarda insanın içine işler ve yıllar boyu bu sevda artarak devam eder.

Ben şu yaşımda bile yollarda eski bir otomobil değil, eski otobüs, kamyon, traktör ne görürsem göreyim işi gücü bırakır keyifle izlerim.

Bizim çocukluk ve gençliğimizde şimdiki klasik Amerikan otomobilleri haliyle klasik değildi. Onlar yaşamın bir parçasıydı.

Bindiğimiz dolmuş 1956 modeldi. Çağırdığımız taksi 1952 modeldi. Ve hepsinden önemlisi bunlar orijinal hallerindeydi. Ne şaselerinde bir tadilat ne dış görünümlerinde değişiklikler vardı. LPG vs. o yıllarda bilinmezdi.

Bir takım değişiklikleri yapanlar da hoş karşılanmazdı. Çünkü araba orijinalliğini kaybettiğinden değerini yitirirdi.

Ama aksesuar çok boldu. Klasik otomobillerin kendine has bir takım aksesuarları konusunda ilerleyen günlerde detaylı olarak konuşacağız.

Hep bu otomobiller için bilgi edinmeye çalışırdık.

Km/s-Mph çekişmesi!
Gördüğümüz yeni model otomobilin hemen eğilip hız göstergesine bakardık. O yıllardaki Amerikan arabalarında hız mil olarak görünürdü. 110 mph’nin 180, 120 mph’nin de 200 km/s hıza yaklaşık olarak denk geldiğini bir şekilde öğrenmiştik.

Bazı Avrupa otomobillerin hız göstergelerinde de mph olduğunu görünce bunların Amerika’ya ihraç versiyonları olduğuna dair yorumlarda bulunurduk. Bunlarda hız 90 ila 100 mph civarında olurdu.

O yıllarda bilgiye ulaşabilmek de çok zordu.

Şimdiki kolay bilgi deryası internet o yıllarda hayal bile edilemeyecek bir şeydi. Peki bu otomobiller hakkında bilgi neredeydi?

Bu otomobiller hakkında bilgiler başta kullanan kişilerden veya şoförlüğü meslek olarak yapanlardan öğrenilirdi. Ağır vasıta, ticari dolmuş ve taksilerin şoförleri haricinde araba kullananların şayet kendileri arabacılığa meraklı değillerse onlardan da birkaç basit bilgi dışında bir şey öğrenilmezdi.

Tamirhaneler de bu işler için bilgi kaynağı olmakla birlikte o yılların ustaları kesinlikle çok konuşup çok anlatıp da bildiklerini ortaya dökmezlerdi. Genellikle sorulan sorulara kısa ve öz cevaplar vererek detaya girmezlerdi. Ve hepsi de usta-çırak usulüyle yetiştikleri için ve de bir dükkan açtıktan sonra yalnız kaldıklarından, kendilerini ancak ve ancak gelen işlerde yap-boz ve sınama-yanılma tekniklerini uygulayarak geliştirebilirlerdi. Dolayısıyla kafası çalışan, yetenekli ve de eline iş yakışan ustalar kendilerini bir şekilde geliştirerek piyasada nam salarlardı.

“Peki kitap, dergi vb. yayın yok muydu?” diyebilirsiniz. Yoktu. Gazete ve dergilerde motorlu vasıtaların sadece ilanları, reklamları olurdu. Bunlar da ayrıntı içermezdi. Hoşuma giden vasıtaların reklamlarını gazeten keserek çok saklamışlığım vardır. Reklamlarda da ayrıntı tek tük olurdu. Mesela “185 HP motor gücü”, “dört ileri vites” gibi küçük ip uçları yer alır, bizler de bunları hafızalarımıza nakşederdik.

Bilgi kaynağı olarak sadece eski, okunmuş sayıları bile oldukça pahalı satılan Popular Mechanix, Popular Science, Hobby, Mechanix Illustrated ve Science et Vie gibi Amerikan, Alman ve Fransız dergilerinden edinilirdi.

Bu dergilerde de öyle ahım şahım bilgiler olmazdı. Bir iki satırla geçiştirilen tanıtım yazıları veya yeni bir modelin adedi bilgileri gibi şeyler olurdu. Ve hele de yabancı dille yazılmış olması özellikle teknik konular içermesi açısından anlaşılmasını ve çözülmesini zorlaştırıyordu.

Sözlü internet!
Sadece Fransız Science et Vie dergisinin yıl sonu sayılarında bütün markaların yeni modellerinin küçük resimleri, bazı bilgileri ve özellikleri olurdu. Bu sayıları eski kitapçılardan takip eder alırdık.

Mechanix Illustrated dergisinde Thomas Mc Cahill adında bir yazar vardı. Bu yazarın testlerini bulabildiğim dergilerde takip ederdim. Çünkü oldukça görsel ve ayrıntılı olurdu. Bir de adı bizdeki “cahil” sözcüğünü çağrıştırdığı için hoşuma giderdi.

Bütün bu bahsettiğim kaynaklardan ama yalan ama yanlış bir şeyler öğrenenler de bu öğrendiklerini mutlaka arkadaşlarına anlatarak, arabalar üzerinde göstererek edinilen bilgiyi paylaşarak çoğaltırlardı.

İki üç kişi bir araya geldiğimizde muhabbetin çoğu otomobiller üzerine olurdu. Turbo şarjlı “roket” otomobiller, full otomatik Buick’ler, otomobillerin motor hacimleri, son hızları, mahallede kim ne almış, hangisi daha güçlü, hangisi daha hızlı gibi konular sürekli konuşulan konulardı. Bu konularda mahallede zorlu tartışmalara girdiğimizi çok hatırlarım.

Bir şekilde sözlü internet de diyebiliriz buna aslında.

Mahallemiz sakinlerinden bizim bu merakımızı bilenler de bizlere yardımcı olurlar, bildiklerini öğretmeye çalışırlardı. Bu konudaki bir anımı magazinulasim.com da http://magazinulasim.com/showthread.php?tid=773&pid=49797#pid49797 geçenlerde yayınladım. Okumanızı tavsiye ederim.

Benim de pek çok konudaki şimdiki bilgilerimin kaynağı yaşayarak öğrenildiği için yer eden bu bilgilerdir.

Halen bile klasikleri seven, onları “pamuğa sararak” saklamayı başarabilen, orijinalliklerini muhafaza edebilen insanlarımız çok şükür mevcut. Ancak ne kadar da olsa artık klasik bir otomobile bakabilmek, onu yürür durumda tutabilmek, arada sırada da olsa yürütmek normal gelir düzeyinde bir şahıs için çok masraflı bir hal aldı.

Bu yüzden R.Koç müzesi tipinde ama ufak çaplı müzelerin yaygınlaşması da klasikleri koruma altına alarak gelecek nesillere ulaştırma adına güzel bir etken. Son zamanlarda bu tür girişimlerin çoğalması da bizler gibi klasik otomobilleri sevenler için sevindirici haberler.

Herkese selamlar…

M.Ali Sade
2011