Fiat 500 1.0 Hybrid
Şurası hızla anlaşılıyor ki, elektrifikasyon işleri, yoğun propagandası yapıldığı gibi hızlı ilerlemeyecek. Markaların birbirleri ardına seri elektrifikasyon adımlarına ve tanıttıkları elektrikli modellerine aldanmayın, o işlerin yolu daha uzun. Dünya çapında alt yapılar kurulacak da, bi alan bin pişman müşterilerin elektrikli otomobillere güveni inşa edilecek de… Bu süreç sizi bizi götürür.Ve hatta sürmekte olan Rusya-Ukrayna savaşının da etkisiyle bazı kıymetli madenlere erişim güçlükleri yaşanacağından alternatifler daha öne çıkacak. Bu “geçiş” sürecinde hibritler, yani hybridler, yani elektrik destekli benzinli ya da dizel motorlar uzun süre bizlerle olacak.
Bu sert girizgahın ardından Fiat’ın -bence tarihinin en iyi otomobili!- sevimli 500’ün hybrid versiyonuna büyüteçle şöyle bir bakalım. 1999 yılında VW New Beetle ile başlayan retro akımının MINI’nin peşinden en başarılı geri dönüşünü 500 ile yapan Fiat, ufaklığı kılıktan kılığa sokarak başarılı bir rotada ilerliyor. İlk kez 2007 ilkbaharında gördüğümüz yeni 500, markanın 1957’den itibaren otomobil tarihine damgasını vuran ilk 500’ün, yani Cinquecento’nun modern versiyonu, modelin 50. yılındaki geri dönüşüyle retro otomobiller arasında seçkin bir yer kazanmayı başardı. İlginç bir şekilde ikinci nesil Ford Ka ile ortak platform üzerinde yükselen Fiat 500, geride kalan 15 yılda iki milyondan fazla satıldı.
Tek kelimeyle ifade etmek gerekirse “sevimli” olan otomobilin tek özelliği bu değil. Çok zengin donanım özelliklerine sahip olan otomobilin, sürüş nitelikleri ve teknolojik aksamları da hesaba katıldığında çok iyi bir şehir aracı olduğunu söylemek yanlış olmaz. İçinde ve dışında müthiş bir stile sahip olan 500, neresine baksanız gülümseten keyifli bir tasarıma sahip. Gövde rengi kokpitin yapısı, 7 inçlik Uconnect dokunmatik bilgi ekranı, yine dijital gösterge tablosu ve hatta bilardo topu benzer vites topuzu kullanıcıya keyif veriyor. Fiat 500, küçük kabininde sürücü ve yolcu için çok rahat yolculuk alanı sunarken arka koltuk yolcularına örneğin bir MINI’deki konforu sağlayamıyor. Koltuklar geniş ve rahat olsa da arka kısımda diz mesafeleri yetişkinler için rahat kaçıracak kadar sıkışık. Ha bir de koltuk kafalıklarının stili iyi ama arka koltuklardakiler geri görüşü bir hayli sınırlıyor. Bagaj da yolculuklar için değil de sanki ancak şehirdeki market alışverişleri için gibi… Test otomobilimizdeki kumaş açılır tavan, otomobilin keyfini daha da artırıyor. Bagaj kapağına kadar katlanan kumaş tavan, 500’ü convertible hale getiriyor. Uygun havalarda tavanı da açtığımızda kendimizi tam bir zevk kapsülünün içinde hissediyoruz.
Fiat’ın sinirli 1.0 litrelik motorunu daha rölantide fark ediyorsunuz. Motoru çalıştırın ve araçtan çıkıp gürültüsünü dinleyin, durduğu yerde yaydığı müthiş heyecan verici sesler, üç silindirde yaşanan patlamalardan çıkıyor. Yola koyulduğunuz zamansa otomobilin önünde motosiklet varmış gibi hissettiren aynı motorun keyifli, çekişinin etkisi altına giriyorsunuz. Çok da gaza gelip yaydığı sesin etkisiyle büyük beklentiler içine girmeyin ama turbo destekli motor, 500’ü çekip götürüyor. Uzun bir aradan sonra manuel şanzımanlı otomobil kullanmanın tadına vardığımız otomobilde motor hacminin düşük olması ve düşük güç-düşük tork sık vites değiştirmeye, hatta daha doğrusu elinizi vites kolundan çekmemenize sebep oluyor ama bu gerçekten çok zevkli; otomobil kullandığınızı anlıyorsunuz. Hybrid meselesine gelince. Kalkışlarda benzinli motora destek veren elektrik ünitesini, sessiz, hayalet gibi süzülmek üzere bir elektrikli mod olarak düşünmeyin. Bu elektrik desteği sadece 500’ün verimliliğini artırıyor, en çok enerji ihtiyacı olan kalkışlarda içten yanmalı üç silindirliye bir omuz atıyor. Hepsi bu. Böyle olunca tüketimden kar ettiğiniz fikrine de çok prim vermemenizi öneririm, çünkü hibrid desteği en çok üreticilere veriyor. Özellikle kalkışlarda motorun karbon salımını azaltan elektrik desteği, markanın egzoz emisyonuna olan tavrını ifade ediyor. Sürücü 1.0 litre 70 HP’lik motorla istese de çok tüketemiyor zaten. Yine de ille de ekonomi beklentisi içinde olanlar, kontrollü kullanarak hibride gerek duymadan, geleneksel yollarla da ekonomi yapabilir. Hatırlayalım, neydi? Gaz pedalına ayağımızın altında yumurta varmış gibi basıyorduk.
Hybrid teknolojisinin şöyle bir avantajı var, yavaşlama ve frenleme aşamalarında açığa çıkan kinetik enerjiyi geri dönüştürerek çevreye daha fazla saygı duyuyor ve pek hissedilmese de tasarruf sağlıyor. Bu reşarjlarda geri kazanılan enerjiyi gösterge tablosunda görüyorsunuz ama cebinize giren bir şey de yok. Otomobilin harcadığı zaten hepitopu 100 km’de 4.5/5.0 litre. Bu kadar stil ve sevimliliğin yanında çevreyle de dost olmuşsunuz, daha fazla neyin peşindesiniz:)
Otomobilde dört koltuk ve dört bardaklık var ama iki kişiden fazla olunca hareketlenmeler fark edilir şekilde ağırlaşıyor. Şehir içinde son derece kıvrak, istekle hızlanan 500, özellikle otoyol sürüşlerinde ağır çekime geçiyor. Virajlı yollarda sportif keyifler veren tutunma karakteri gözlenebiliyor. Bunda gerek Fiat’ın sportif marka karakteri gerekse de Ford Ka platformunun payı var. Vahşi trafiğimizde kimse otomobilin sempatikliğiyle ilgilenmiyor, tacizlerini iyice hissettiriyor. O yüzden Fiat 500’ü uzun yol için değil, şehir içindeki yolculuklar için düşünmeli. Zaten bagajda da dört yolcuya yetecek yer yok!
Fiat Türkiye’nin Cult, Sport ve Dolcevita donanım paketlerine göre 320.000 TL ile 398.000 TL arasında sattığı Fiat 500’de en pahalı versiyon, test aracımız, yani Dolcevita donanımlı 500C. Ailede ayrıca 500L ve 500L Cross gibi seçenekler de var. Ama hiçbiri 500C kadar çekici değil.