Fransız Devrimi!

 Fransız Devrimi!

Motorsporları dünyasında dikkat etmediğiniz zaman pek de görünmeyen bir Fransız devrimi yaşanıyor

Formula 1 sezonunun bu şekilde sona ermesi tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Sebastian Vettel en genç dünya şampiyonu oldu, Fernando Alonso son yarışta şampiyonluğu kaçırdı, Schumacher sezon sonunda takım arkadaşına geçildi, Red Bull takımı kuruluşunun üzerinden sadece 6 yıl geçmesine rağmen hem markalar hem de pilotlar şampiyonluğuna uzandı.

Bunların hepsi doğru ve etkileyici, özellikle de Red Bull takımıyla ilgili olan kısım. Ama bana kalırsa buradaki en etkileyici olan nokta ne Vettel’in genç yaşta şampiyonluğa uzanması ne de Schumacher’in Formula 1’e geri dönmesiydi. En göze çarpan, en göz alıcı olan nokta Red Bull’un Renault motoruyla bu başarıyı elde etmesiydi. Neden mi? Çünkü; 1) Renault motoru Cosworth’den sonra gridin en güçsüz motoru olarak biliniyor ve rakipleri Mercedes ve Ferrari güç ünitelerine göre 20- 25 bg’lik bir dezavantaja sahip, 2) Geçen yıl büyük sıkıntı çeken (Spy gate skandalı) ve neredeyse F1’den çekilme kararı almaya kadar giden Renault’nun çektiği sıkıntılardan sonra, motor tedarikçisi olarak bile bu başarısına inanılmaz denebilir 3) Bu şampiyonluk motorsporlarının en üst seviyesinde Fransız üreticinin geçmişteki başarılarının bir devamı niteliğinde ve gelecek sezon da buna benzer başarılar görebiliriz.

Fabrika takımı olarak geçtiğimiz yılki sıkıntılardan, Lüksemburg’lu yatırım firması Genii Capital’ın, hisselerinin %75’ini almalarıyla kurtuldular ve Gerard Lopez’i takımın başına getirdiler. Renault, 2010 sezonunda fabrika takımı olarak sadece Red Bull takımına motor tedarik etti ama gelecek yıl Lotus’a da güç ünitesi sağlayacak ve Formula 1’de biraz daha güçlenecek.

Global anlamda Renault, motorsporları olarak sadece pist yarışlarına yatırım yapan bir üretici. Formula Renault, GP2 serisi ve F1 yer aldıkları birkaç organizasyon. Peki diğer Fransız üreticiler motorsporlarında ne durumda? Citroen, WRC’yi (rallinin en üst seviyesi) yıllardır Sebastien Loeb ile (7 pilotlar, 6 markalar şampiyonluğu) domine ediyor ve en başarılı ralli takımı olma yolunda hızla ilerliyor. Citroen’den önceki WRC şampiyonu ise bir diğer Fransız üretici Peugeot’ydu. PSA grubunun bu iki markası birbirlerine rakip olmamak adına motorsporlarının farklı serilerine yöneldiler.

Şimdilerde Peugeot, geçmişte 905 (1992- 93) otomobiliyle elde ettiği LeMans 24 saat yarışı galibiyeti başarısının peşinde. 2009 yılında uzun süredir devam eden Audi’nin dominantlığını kırıp, dayanıklılık yarışını kazanmayı başardılar. Bu seneyse en hızlı otomobile sahip olmalarına rağmen dayanıklılık sorunlarıyla Audi’nin güvenilir ama yavaş otomobiline yenildiler. Aslında geçen seneki başarı çok büyüktü ve ses getirmişti çünkü LeMans yarışlarına dizel motor gücünü entegre eden Audi’yi kendi icatlarıyla, yani dizel bir motorla yenmişlerdi. Bu başarı doğal olarak beklentileri artırdı ve yeni bir galibiyet için favori olmalarını sağladı. Ancak 2010’da bu gerçekleşmedi.

Sonuç ne olursa olsun, Peugeot bu konuda ne kadar rekabetçi olduğunu kanıtladı bizlere ve motorsporlarının bir diğer üst seviyedeki serilerinden birine daha Fransız imzası atmayı başardı. Peki LeMans’da başka bir Fransız üretici yok muydu? Bağımsız olarak vardı ama ne Renault ne de Citroen burada yer almadılar. Tesadüf mü? Belki evet, belki hayır…

Üç Fransız üreticinin, üç farklı seride bu başarıya ulaşması ve bunu elde ederken birbirlerine rakip olmamaları ilginç. Eğer gerçekten bu bir ‘Fransız paktı’ olarak planlanmış bir şeyse Fransız’ları tebrik etmek gerek. Daha önce bu şekilde ülkece farklı alanlarda, farklı markaların öne çıktığını gördüğümüzü zannetmiyorum. Bu anlamda Peugeot’nun LeMans galibiyetinin yanlış sene içerisinde alınmış olduğunu söyleyebiliriz.

Peki bu Fransız Devrimi’nin başarısı devam edecek mi? Kısa vadede edecek gibi görünüyor; şöyle ki 2011 Formula 1 sezonunda Renault motorlu Red Bull’un yine favori olacağını bekleyebiliriz, Renault fabrika takımı için değişen kurallar bir fırsat olarak görünse de şampiyonluk için biraz daha zamana ihtiyaçları var, WRC’de de değişen kurallar söz konusu, üstelik bunların Citroen’in DS3 WRC otomobilinin yanısıra iki Sebastien’ın (Loeb ve Ogier) pilotajında avantaja dönüşmemesi için mucize gerekli. Burada daha çok hangi Seb’in şampiyon olacağı konuşulacak gibi görünüyor, LeMans ise bitirilmemiş bir iş Peugeot için. Geçen yıl kazandılar ama bu yıl tam anlamıyla fiyaskoydu, rakiplerini yenmek ve Fransız Devrimini tamamlamak için önlerinde çok iyi bir fırsatları var. 2011’de LeMans 24 saat yarışında kazanmak için elinden geleni alıkoymayan bir Peugeot görebiliriz.

Fransız Devrimi tarihte şimdiye kadar bir kez yaşandı ve yaşandığında dünya tarihini değiştiren bir olay olarak kitaplardaki yerini aldı. Bunu yeniden gerçekleştirmek oldukça zor, zahmetli, zaman alan ve maliyetli bir iş. Gerekli olan tüm kulvarlarda başarı geldi, geriye bunların aynı yıl içerisinde olması kaldı.

Sıra sende Peugeot. Bunu gerçekleştirebilirsen tarih yazacaksın…

2 Comments

  • Merhaba sitede guzel calismalar var ancak sayin berk sarioglunun yazilari sizin deyiminizle resmi gazete gibi. cok siradan ve akiciligi yok. keske daha cok cesitlilik olsa

  • Teşekkürler yorumunuz için ama yazıların neresini resmi gazete gibi bulduğunuzu pek anlayamadım. Bundan 55 yıl önce gerçekleşmiş bir kazayı detaylı şekilde anlatan bir yazı tabii ki bilgi vermek amaçlı olacaktır. Bu yazıysa tamamen yoruma dayalı… İki farklı stil, iki farklı yazı tipi. Beğenmek zorunda tabii ki değilsiniz buna saygım sonsuz, akıcı da olmayabilir ama resmi gazete gibi ve sıradan bulmanız biraz garibime gitti açıkçası. Daha önce hiçbir Türkçe site ya da dergide bu tip tarihsel bir haber, köşe yazısı okuduğumu hatırlamıyorum… Yine de teşekkürler yorum için.

Comments are closed.