Yeni 208

MINI E

 MINI E

Güzel ama tuhaf günler… Teknolojide tepeye ama en tepeye ulaştığım… Önce Mercedes-Benz’in gelecek olarak tanımladığı F800 Style’ın içinde yer aldım. Tansiyonum inmemişti ki hayatımın ilk elektrikli otomobilini kullandım! Hadi ilki konseptti ve bu kadar yılda sadece bir tek konsept otomobil (Volvo SCC) kullanmıştım. F800 Style gibi çok yeni teknolojilerin yer aldığı bir otomobili kullanıma açmamalarına anlayabilirim. İçimde kalsa da kafayı eğip kabul etmekten başka seçenek yoktu. Neyse ki travma oluşmasını önleyecek davet MINI’den geldi! Henüz deneme amaçlı olarak sadece 612 adet üretilmiş olan %100 elektrikli MINI E’lerden biri İstanbul’daydı ve sınırlı bir kullanım programı yapılmıştı. Bu deneme sürüşlerinden biri de i-motoring.com için ayrılmıştı.

Heyecanlanmamak elde değil. Çünkü çocukluğu yoğun elektrik kesintileri yüzünden sürekli mum ışığında yenilen mecburi “romantik” akşam yemekleri ya da ders seanslarıyla geçen birine 100 yıllık geçmişi olan benzin ya da dizelden vazgeçip elektrikle ulaşma fikri pek de inanılır gelmiyor… Elektrikli otomobillere karşı bu güçlü önyargıyla başlayan bakışım, 30-40-70-100 km şeklinde artsa da -hayli- limitli kalan menzil problemi, şarj süresi, şarj istasyonları, akü ömrü ve en nihayetinde performans gibi -hala da geçerli!- dayanaklarımla bir türlü müspete dönüşmedi. Genelde muhafazakar olmadım ama bir devrimin eşiğindeyken elektrikli otomobillere karşı biraz ‘kaldırılmak istemeyen’ yeniçeri gibi davrandığımı fark ettim. Erken aymalıydım, koskoca otomotiv endüstrisi, Ferrari dahil, birer birer elektrikli otomobiller geliştiriyorken ben hala benzinin kokusu, motorun sesi, dizelin menzili gibi gelenekselliklerde diretiyordum. Bugün pes ettiğim gündür! Bugün anladım ki tek yol devrimmiş gerçekten!

Çek fişi bitir işi!
Uzay mekiği kullanacak kadar heyecanlıyım. Bu devrimsel deneyimi çok çok iyi tanıdığım bir otomobilde yaşayacak olmam bile temkinli davranmamı engellemeye yetmiyor… Issız adaya henüz çıkmış Robenson Crusoe gibiyim… Bildiğim her şey aynı, bildiğim her şey farklı! Uzaktan süzüyorum, kapısında kocaman MINI yazıyor da yanına da bir elektrik fiş stickeri yapıştırılmış. Alarm devrede galiba, sarı bir ışık yanıp sönüyor devir göstergesinin (sandığım şey!) üzerinde.. Yaklaşınca yakıt depo kapağının üzerinde de aynı stickeri görüyorum, kapak açık, otomobil prize bağlı! Yakıt ikmali yapıyor, şarj oluyor! Meğer o şarj ışığıymış alarm sandığım! Yaptığım şey ilk anda saçma gelse de önce prizten otomobilin fişini çekiyorum, ardından otomobildeki prizden fişi… Yola çıkmaya hazırız!
Temkinli davranmaya devam. Usulca kapıyı açıyorum, önde ızgaraya iliştirilmiş fiş monogramı, kapı eşiğine de sticker olarak yapışmış. Makama kurulup etrafı kolaçan ederken gözüme bir tek devir saatinin yerindeki gösterge takılıyor. Off ile başlayıp 100’de biten bir kadran! Birim %! Nasıl yani? Baremin üzerinde yazan READY, ‘uzay kapsülünün’ hazır olduğunu ifade ediyormuş… Yazdığım hiçbirşeyin görmemiş gibi anlaşılmasından korkmuyorum, zaten görmedim:) Kadrandaki minik LCD ekranda da yazılı olarak %100’ü okuyorum, içim rahatlıyor, “hah” diyorum, “tam doluymuş!”…
Bu kadar farklı bir teknolojinin olduğu otomobilde sadece bir tane daha farklı bir gösterge var. O da konsolun ortasındaki duvar saati büyüklüğündeki “geleneksel” hız gestergesinin içine yerleştirilmiş Power yazılı LED’li gösterge. Devir saatinin elektrikli ifadesi! Akımı aldım, hemen kemerimi takıyorum. Lollipop benzeri anahtarı yuvasına oturtup Start/Stop düğmesine basıyorum, ibre %100’de, ses seda yok. Olmadı herhalde deyip, tekrar basıyorum… Olmuş.

Tedirgin değil ama temkinli
Garajdan tırsak manevralarla çıkıyorum, motor gücünü biliyorum da gaz dozajını bilmiyorum ki, duvara sticker olmayalım 150 kW ile! Ha tabii bu bilgileri paylaşmak gerek belki önce… En heyecanlı yerinde reklam girmiş gibi oldu sanki:) MINI E, Cooper’a göre ağırlığı daha fazla olan Cooper S gövdesi revize edilerek tasarlanmış bir otomobil. Lityum iyon akü tarafından beslenen 150 kW, yani 204 HP güç ve 220 Nm tork üretebilen motor, 1465 kg’lık otomobili 0’dan 100 km/s’ye 8.5 saniyede ulaştırıyor. Vites kolu otomatik şanzımanlı olduğu izlenimini veriyor ama bu otomobildeki tek kademeli helisel şanzıman ileri, geri ve park modlarını seçmekten başka bir işe yaramıyor. Vites olmadığı için vites değişimi de sözkonusu değil. Kolu D pozisyonuna alıyorsunuz ve sınırlanmış 152 km/s’ye kadar akıp gidiyorsunuz…
Yola dönelim, tek tesellim, geometrik olarak zaten kendi otomobilimi kullanıyor olmam. Yoksa ilk kez bu tip bir aracı kullanacak olanların başka kaygıları da olabilecektir… 560 HP’lik Bentley de kullandım, 507 HP’lik BMW M5 de ama konu performansa sağlanacak hakimiyet değil, gazın ayarını kaçırırsam ne kadar fırlar ya da fırlar mı, o bilinmezlik 5 dakika kadar ısınmayı tercih etmeme yol açıyor. Bu sırada otomobilin kütüphane gibi olduğunu altını çizerek belirtmem gerek! Zerre kadar abartmadan söylüyorum, klimanın üfleme sesi en çok duyulan gürültü! Asfalt yüzeyi değiştiğinde gelen lastiklerin yuvarlanma sesi ya da etraftan korna gürültüleri olmasa nerede olduğumu karıştıracağım! Ha bir de elektrik motorundan gelen minimal bir vızıltımsı var. MINI Cooper kullanıcıları hidrolik direksiyondan gelen sesin çok benzeri desem anlayacaklardır. Ama hıza ya da verilen gaza göre artma azalma yok, çok düşük düzeyde sürekli var. Sessiz sedasız hızlanırken gösterge tablosunda sadece hız ibresi hareketleniyor, şarj yüzdesi en azından ilk aşamada fark edilmeyecek hızda azalıyor.

Şu şarj meselesini aydınlatalım, MINI E’nin lityum-iyon aküsü, standart elektrik prizlerine bağlanabiliyor. Dolum süresi şebeke boyunca akan elektriğin amperine ve voltajına bağlı olmakla birlikte bu otomobilin ilk denendiği ABD’de kullanıcılar, MINI E ile birlikte teslim edilen elektrik duvar panosunu kullanarak, tamamen boşalmış aküyü iki buçuk saatlik bir sürede yeniden doldurabiliyor. MINI E ilk olarak Kasım 2008’de ABD’nin California, New York ve New Jersey eyaletlerinde ve sonrasında Avrupa’da uygulanan bir pilot projenin parçası olarak seçilen kişilere ve kurumsal müşterilere sunulmuştu.

Sanki motorsuz gibi
Değişik bir deneyim ve değerlerdirdiğim kriterlerden biri performans kadar sessizlik… Sanki motorsuz gibi… Gaza basıyorum çevikçe hızlanıyor. Ayağımı çektiğimdeyse en şaşırtıcı an yaşanıyor. Otomobil kompresyona girmenin ötesinde sanki frene basılmış gibi yavaşlıyor. Gaz kesilince 1465 kg’lık kütlenin tavrını hayal edin, yığılmıyor ama kapatılmış vantilatör gibi güçten kesiliyor! Ve en heyecanlı an, ayak gaz pedalından çekildiğinde otomobil yavaşlarken elektrik motoru kimlik değiştiriyor ve bir jeneratör oluveriyor! Bu da frenleme gücü üretirken açığa çıkan kinetik enerjiyle aküyü şarj ediyor! Deselerasyon sırasındaki şarj, hız göstergesinin Power bölümünde tüketim sırasında kırmızı olan LED’lerin yeşile dönüşmesiyle sembolize edilmiş. Bu öyle bir mucizevi başarı ki, MINI’nin açıklamasına göre şehir trafiğinde yavaşlamaların %75’i frene basmaya gerek kalmadan yapılabiliyor. Yani şehir içinde kullanırken hem bir yandan otomobilin aküsünü şarj ediyorsunuz hem de fren balatalarınız yıpranmıyor! Gerçek anlamda fren sadee hızlı sürüşlerde gerek hissettiriyor! Akaryakıt üreticileri bu elektrikli otomobil projelerini sabote edebilir! Tam şeytan icadı!

Nanik nanik nanik!
Hızlanıyorum, yavaşlıyorum, yakıt, hayır akü biteceğine doluyor! Yoğun trafikte dolaşmanın bu kadar zevkli olabileceğini hayal bile edemezdim! Etrafa üzülüyormuş taklidi yapan bakışlar atıyorum, onların yakıtı biterken ben bekledikçe şarj oluyorum:)! Ama bu keyfi daha da artırmanın bir yolu var, 20 yıllık umutsuz “belki benzin biraz ucuzlar!” beklentimin intikamını alma vakti gelmiştir! Hemen bir akaryakıt istasyonuna dalıp pompaya yanaşıyorum. Görevli “hoşgeldiniz, benzin mi dizel mi?” diyor. “Hiçbiri, teşekkür ederim” diyor ve gülümseyerek pompaya dönüyor NANİK yapıyorum! Ohh, işte bu muhteşemdi! Mesele büyümeden MINI E’ye binip uzaklaşıyorum!
Dolaşmaya devam! Şaşırtıcı bir ataklık var. Alt devir, üst devir diye bir şey yok bu otomobilde, gaza basıyorum kararlı bir şekilde ilerliyor. Biraz şu 204 beygire göz atmak istiyorum, Gaz pedalındaki ayağımın ayarını kaçırıveriyorum, oooo müthiş akıyoruz… Ses yok, seda yok, bir kütüphane bu kadar hızlı olabilir mi! Virajıydı, tutunmasıydı, onlara hiç girmeyeceğim, bu otomobil zaten bir MINI! Ama şunu ekleyebilirim ki, stabiliteden sorumlu DSC sistemi, aracın ağırlığa ve tekerlek yüküne göre yeni yazılımla revize edilmiş.

‘Şarz’ biterse kalırsın!!!
İstinye Park’tayım! Futbolcular ve televole sosyetesi cennetinde hava atma sırası bende! Sanki Monte Carlo’dayım! Bentleylerin, Ferrarilerin, Mercedeslerin arasından sıyrılıp park için valelere yaklaşıyorum, önünden geçtiğim kafelerden “a-aa bak elektrikli!!” diyenleri duyuyorum.. Hah haa, onları da hayrete düşürecek otomobiller varmış demek ki! Valeler çekingen davranıyor, toplaşıp bakınıyorlar. “Abi ‘şarzı’ biterse yolda kalırsın” diye laf atıyor, “Prize takar hallederiz, sen endişelenme” diyorum. Meraklı bakışların yarattığı dehşet yeter deyip yeniden trafiğe karışıyorum.

‘Aletırink’ çarpmasın abi!
Duruyorum kalkıyorum, boğaz trafiği! Aklıma bir oyun daha geliyor, oto yıkamacıya giriyorum. “Bu yıkanacak ama elektrikli” diyorum “İnanmazsan bak incele”. Gülerek MINI E’nin içine bakıyor, kulak kabartıyor… “Abi biz bunu silelim, kaçak vardır mazallah!”… “Hayır” diyorum, BMW bunu normal bir otomobilden farksız güvenlik özellikleriyle üretiyor. Yok, yanaşmıyor, otomobilin üzerindeki fiş stickerlerinden huylandı bir kere!
Çok zorlamanın alemi yok, yaklaşımları gözlüyorum, daha alışmalarına çok var. Ben de iki saat öncesine kadar ticari bir hayal olarak görüyordum… MINI E ile keşif gezimiz çok zevkli geçen yoğun trafiğin de katkısıyla 2.5-3 saat kadar sürüyor. İnsanın kaybı az olsa da, harcadıkça “depoyu doldursa da” trafik bunaltıyor, tamam diyorum. Bugün Fransız Devrimi gibi bir gündü benim için. Devrimi tam da içinde yaşadım. Hiçbir şeyin sandığım gibi olmadığını zevkle öğrendim. Sahiden de tek yol devrimmiş… Borusan Oto’ya geri döndüm, garaja girip şalteri indirdim. Santral zaten sessizdi de ışıkları da söndü, off oldu. İndim, otomobili prize taktım, biraz şarj olsun, yarın yine gezeriz…

2 Comments

  • Süpermiş yaa. Özellikle resimlere bayıldım. Buna benzer daha fazla özel haber bekliyoruz. Dikkat ettiyseniz yazıyla ilgili özel bir şey söylemiyorum, çünkü gerek yok;)

  • Prius kullandığımda aynı şeyi ben de yaşamıştım, start düğmesine basınca otomobil çalışmadı sanıp tekrar denedim, meğer gaza basmaya gayet hazırmış kendisi. motor sesinin yokluğunu çok yadırgıyor insan (=

Comments are closed.