Reklam

Renault Duster 1.2 Techno Mild Hybrid Advanced 130hp 4×4

 Renault Duster 1.2 Techno Mild Hybrid Advanced 130hp 4×4
Reklam

Duster ile yolculuğumuz Amasya Merzifon Havaalanı’nda başlıyor. Daha önce statik lansmanında karşılaşmışız ama yol koşullarında ilk kez tanışıyoruz. En zengin donanımlı versiyon bu Techno. Yerden 217 mm yüksekteki gövdenin güçlü bir duruşu var. Burnunda kocaman Renault yazılı. Çamurluklardaki korumalar da dikkat çekici. Ve büyük ebatlı jantlarıyla iyi görünüyor. Seçilen renk bile kaliteyi vurguluyor. Kapısını açtığımda duyulan bir akım sesi Mild Hybrid’in ilk ipucunu veriyor. İçeride ilk dikkat çeken Duster’ın dijital ekranları. Hemen belli ediyor zannedildiği üzere Dacia’nın Duster’ı olmadığını. Gerek gösterge tablosu ve gerekse infotainment ekranları Renault seviyesinde. Araç kablosuz Android Auto™ ve Apple CarPlay™ özellikli Open R 10.1’’ dokunmatik ve yüksek çözünürlüklü multimedya ekranına sahip. Evet, grup aynı ama Renault burada ağırlığını koymuş, belirgin bir kalite artışı var bu yeni modelde. Zaten deri kaplı direksiyon simidi de minik bir gösterge. Ha, her şey üst seviye değil, fiyatına göre, kokpitteki ya da kapı içlerindeki plastik mesela.

Havaalanından kırıyorum direksiyonu Çorum’a, çünkü bu yolculuğun hedefleri var. Milattan Önce 3000’e kadar yolum var. Tunç Çağı’nı bitirip bölgede 1000 yıldan fazla yaşamış Hatti ve Hitit İmparatorluğu’nun izini süreceğim. Dört tekerlekten çekişli Yeni Duster, zorlu yol koşullarında en doğru seçim. Hava sıcaklığı 32 derece civarında, yaz bitmiş olsa da Kuzey Anadolu yanıyor. Kâh camı açıyorum hava gelsin diyorum kâh klimanın serinliğine sığınıyorum. Merzifon’dan 65 km kadar sonra Çorum’a ulaşıyorum. Kalkışlar sessizce elektrikli değil, mild hybridde çaktırmadan destek veriyor elektrik motoru. Alt devirleri biraz cansız gelse de 1.2 litrelik üç silindirli motor sonra toparlıyor ve istekle hızlandırıyor Duster’ı. Zaten manuel araç kullanmayı da özlemişim, keyifle değiştiriyorum vitesleri. Çorum’da Şehir Müzesi’ni gezerken Hattiler, Hititler, Frigler ve Roma İmparatorluğu’ndan kalan eşyaları görüyorum. Dört katlı Çorum Müzesi, gördüğüm en bakımlı ve özenli müzelerden biri. Sergilenen parçalar, Alacahöyük ve Hattuşa’da bulunan gündelik eşyalar. “Eser” demek istemiyorum, çünkü bunların hiçbiri sanat için yapılmamış. Anadolu’da kurulmuş ilk devletlerden birinde yaşamış insanların her gün kullandığı eşyalar, takılar ve silahlar bunlar. Çorum Müzesi’nin ardından Alacahöyük’e doğru ilerliyorum. 40 küsur km’de varıyorum Alacahöyük Ören yerine. M.Ö. 1700 ile 1200 arasında burada yaşamış Hititler. Duster bana Hitit Güneşi’nin önünde poz veriyor. Doğal olarak baktığım hiç bir yerde ayakta olan bina yok, ama daha yeni zamanların kalıntıları olması karşın Pompeii’de de durum farklı değil. Alacahöyük’te Ören Yeri ve küçük bir müzede geçen iki saatin ardından yeniden Duster’ın direksiyonundayım. Tenha bozkır yollarında Renault Duster ile sürat yapıyor.

Yollar göz alabildiğine bomboş. Hani İngilizlerin side road dedikleri türden. Ara hızlanmalardaki mild hybrid elektrik desteğiyle tadını çıkarıyorum. Tatlı virajları 4×4 sisteminin de verdiği güvenle keyifle aşıyor Duster. Alacahöyük’ten 37 km ileride Hitit İmparatorluğu’nun Geç Tunç Çağı dönemindeki başkenti Hattuşa var. Aslında hep Hattuşaş bildik ama trafik tabelalarında bile Hattuşa yazıyor. İnat etmekten vazgeçtim. 1906 yılında başlayan kazılar sonucunda buradaki yerleşimin M.Ö. 2. bin yılında Anadolu ve kuzey Suriye’de hâkimiyet kuran Hitit Devleti’nin başkenti olduğu anlaşılmış. Dünya Mirası olarak tescillenen Hattuşa Antik Kenti, sadece ülkemizin en önemli arkeolojik alanlarından biri ve İtalya’daki Pompeii kadar da değerli. 1986 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan Hattuşa’nın, eski çağlarda etrafı 6 kilometrelik surlarla çevrilmiş ören yerinde bulunan çivi yazılı tablet arşivleri de UNESCO’nun Dünya Belleği Listesi’nde yer alıyor. Surların bir kısmı nerede anlayacağımız şekilde restore edilmiş. Hattuşa’da 6 km’yi araçla kat edebiliyorum (o sıcakta aksi düşünülemez zaten!) ama fotoğraf için bile olsa her yere sokmak da mümkün değil.

Söz konusu tabletlerde “Bin Tanrılı şehir” olarak söz edilen Hattuşa’da bugüne kadar saray ve tapınaklar, binlerce tablet, çoğu günümüze kadar oldukça sağlam durumda gelmiş olan anıtsal kapılar Aslanlı Kapı, Kral Kapı, Yerkapı, kralların ikamet ettiği Büyükkale Saray Kompleksi, Aşağı Şehir’de ülkenin en yüksek tanrıları olan Fırtına Tanrısı Teşup ile Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na adanmış olan Büyük Tapınak, Hitit Büyük Kralı II. Şuppiluliuma’nın yaptığı işleri anlatan yazıtın bulunduğu Hiyeroglifli Oda, devasa boyutlarda tahıl ambarları, kısmen silinen Hititlere ait en uzun hiyeroglif yazıyı içeren Nişantepe Yazıtı gibi çok sayıda yapıtı ziyaret ediyorum.

Hattuşa’yı dolaşmak saatler sürüyor. Yakıcı güneşin altında hiç kolay olmuyor doğrusu. Günün sonuna geldiğimde Renault Duster ile yönümü, geceyi geçireceğim Amasya’ya doğru çeviriyorum. Bölgenin en büyük kenti Amasya, bilindiği gibi Şehzadeler Şehri olarak anılıyor. Kalabalık bir trafiğin içine giriyorum Duster ile. Genelde trafik ışıklarından kaynaklanıyor ama araç kalabalığının da bir hayli fazla olduğunu belirtmeliyim. Duster ile Yozgat üzerinden yaklaşık 130 km kat edip Amasya’ya ulaştığımda hava kararmış oluyor. Aracımı otelin otoparkına yerleştirdikten sonra biraz dinlenip yemek için Hitit topraklarında geçirdiğim günü düşünerek yürüyüşe geçiyorum. Dile kolay, Geç Tunç Çağı’na uzanmış olmak!

Ertesi gün daha yakın tarihlerde gezinmekti hedefim. Ama yine de milat sonrasına geçmeyeceğim. Bugün Roma İmparatorluğu’ndayız Renault Duster ile. Milat’tan Önce 60 yılı civarında Romalı ünlü diktatör Julius Caesar’ın Anadolu’da ulaştığı son nokta olan Zile’deyim. O zamanki ismi Zela olan kentte Pontus Kralı II. Farnekes ile savaşan Sezar, ünlü Veni Vidi Vici (geldim, gördüm, yendim) sözünü söylüyor. Ve dünyanın en kısa savaş mesajı olan bu söz, hem Roma’ya, imparatorluğun başkentine iletiliyor. Hem de Zile Kalesi’nde bir mermere işleniyor. Gelgelelim, bölge için büyük bir turizm potansiyeli yaratabilecek mermere işli bu yazı, yakın dönemde kaleden çalınıyor. Nerede olduğunu bilen yok!..

Renault Duster’ın elektronik düşük devir dört tekerlekten çekiş sistemini ilk kez Romalılar’ın yaptığı Zile Kalesi’ne çıkarken kullanıyorum. Parke taşlı dik yokuşu Duster gıkını çıkarmadan tırmanıyor. Rahatımı bozmadan tek bir parmak hareketiyle dört tekerlekten çekişe geçiyor. Aynı özelliği bir de Amasya Harşana Kalesi’ne çıkarken kullanıyorum. Altından geçen Yeşilırmak’tan 300 metre yukarda olan kaleyi Pontus Kralı Mithridates yaptırmış. Tırmanabilmek için 5-6 km yokuşu çıkmak gerekiyor.  Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Şehzadeler Şehri’nin korumasında önemli roller üstlenmiş bu kale.

Duster’da kullanılan 3 silindirli motordan biraz söz etmek gerek. 1.2 litre hacimli benzinli motoru 130 HP güç ve 230 Nm maksimum tork çıkışı sağlıyor araca. Sürekli dört tekerlekten çekiş sistemine sahip otomobilde beş farklı (ECO, AUTO, Kar, Çamur&Kum, Off-Road) sürüş modu var. Mild hybrid sistemi, hızlanma sırasında 48 voltluk elektrik motoruyla benzinli motoru destekleyerek daha iyi bir sürüş hissi sağlıyor ve yakıt tüketimini azaltıyor. Uygun lastikler kullanıldığında Duster’ın gidemeyeceği yol yok! Güç aktarımıysa 6 ileri manuel şanzımanla yapılıyor. 0-100 km/s hızlanmasını 11 saniyede gerçekleştirebilen Duster, 180 km/s maksimum hıza kadar ulaşabiliyor.

Renault Duster’ın ülkemizde üretilecek 1.0 litre 100 HP’lik Eco-G versiyonu dışında deneme sürüşünü yaptığımız 1.2 litre 130 HP’lik Mild Hybrid versiyonu ve 1.3 litrelik 145 HP gücünde Techno E-Tech full hybrid versiyonları bulunuyor. Fiyatlar, 1.345.000 TL’den 1.751.900 TL’ye kadar yükseliyor. Bu arada test sürüşünü gerçekleştirdiğimiz 1.2 litre motorlu araç, Duster gamında en pahalı versiyondu.

Aracın sahip olduğu elektronik dört tekerlekten çekiş sistemi, kayda değer bir off-road becerisi kazandırabiliyor. Aracımızda geri görüş kamerasından şeritten ayrılma uyarı sistemine, trafik işareti tanıma sisteminden şerit takip sistemine bir çok modern güvenlik ekipmanı da yer alıyordu. Yedi farklı renk seçeneğiyle satışa sunulan Renault Duster ile Hitit ve Roma İmparatorluğu topraklarında yaptığımız yaklaşık 1100 km sonunda seyahatimizi olumlu görüşlerle tamamladık. Amasya Merzifon Havaalanı’na ulaşıp Renault Duster’ı İstanbul’a dönmek üzere çekiciye teslim ederken vedalaşıp biz de uçağın yolunu tuttuk. Harika bir gezi ve yepyeni bir modelle sıra dışı bir tanışmaydı bu. Tarihin derinliklerine yaptığımız yolculukta eşlik ettiğin için teşekkürler Duster.

 

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir