Trafik düzeni Roma’nın mirası
Tarihte ilk trafik düzenlemeleri Romalılar tarafından yapılmıştır. Büyük şehirlerdeki yoğunluğu azaltmak için daha o zamandan tek yönlü yollar, kaldırımlar, yaya geçitleri, park sokakları, özel araç sürücülerine belli saatlerde ve belli yollarda araba kullanma yasakları gibi önlemler alıyorlardı. Bütün bunlar olurken ikinci yüzyılda Roma’nın şehir olarak değil, ülke olarak nüfusu 1.3 milyon! Düzene ve etkinliğe önem veren Romalılar, Avrupa’nın bugün hala bölüm bölüm kullanılan ilk yol ağını inşa etmişlerdi. O dönemde amaç, sürekli genişleyen bir imparatorluğun ordusunun sevkini kolaylaştırmak, eyaletler arasındaki ulaşımı ve ticari ilişkileri geliştirmekti.
Önemlerine göre sınıflandırılan bu iletişim yollarına şehirlerarası mesafelerin belirtildiği kilometre taşları yerleştirilmişti. Bir başka yenilik de, yollara taş döşenmesi ve iki tekerlek arası mesafenin bir standarda bağlanmış olmasıdır. Bu mesafe yanyana iki atın genişliğine eşitti. Fransa, İngiltere ve hatta ABD’deki tren rayları arasındaki mesafe de Romalılar’ın ortaya koyduğu bu standardın bir kalıntısıdır. İmparatorluğun gerilemesi, yollardaki gelişmeyi de sekteye uğratmıştı. Yüzıllar boyunca bu yollar, Romalılar’dan kalan haliyle kullanılmaya devam edildi. Oysa fuar şehirlerinin ortaya çıkması ve dini yer ziyaretlerinin canlanmasıyla trafik gitgide önem kazanıyordu. Ama Fransa’da yeni bir yol ağının inşa edilmesi ve özel bir yol idaresi ile yol ve köprü mühendisliği okulunun kurulması, ancak 18. yüzyılda gerçekleşecekti. Merkeziyetçiliğin de etkisiyle bütün ana yollar Paris’e bağlandı. O zamanlar Paris sokakları, dönemin bütün diğer büyük Avrupa kentlerinde olduğu gibi, genellikle kaplamadan yoksun, dar, loş, pis ve kalabalık birer labirenti andırıyordu. Bu durum, Baron Haussmann’ın bir sonraki yüzyılda kentin surların içinde kalan kısmını yeniden çizmesine kadar devam etti. Baron Haussmann yeni ana arterler açtı, Seine Nehri üzerine yeni köprüler inşa etti ve kente kaldırımlar döşetti. Askeri birliklerin hareketlerini kolaşlaştırmak için yapılan bu kaldırımlar, bilmeden, otomobilin gelişiyle doğacak ihtiyaçların cevabını hazırlıyordu. Bu sayede otomobil, o döneme göre mükemmel bir yol ağına sahip olan Fransa’da gelişebildi. ABD’de ise yolla, kitlesel araç üretiminin gelişmesinin zorunlu bir sonucu olarak inşa edildi. Ford T Model, bunun en somut örneğiydi. Büyük tekerlekler üzerine oturtulmuş yüksek kaportasıyla ‘dünyayı değiştiren araç”, belli ki kaplamasız yollar için tasarlanmıştı. O dönem Amerika’sında hala ilk yerleşimci kafilelerin açtığı toprak yollar kullanılıyordu.
Düzen ve güvenlik
Uzun zamandan beri kurallara bağlanmış olsa da at arabaları doğal bir olguydu. Oysa mekanik araçlar, bir taraftan hızıyla korku saçıyordu. Ulaştıkları hızı herkesin çılgınlık diye nitelediği trenler de vardı ama hiç olmazsa kendilerine ayrılmış bir yoldan gidiyorlardı. Oysa otomobillerortalığı toza dumana katarak tehlikeyi her yere taşıyorlardı. Kiminin ilerleme, kimininse kurulu düzene başkaldırı olarak gördüğü otomobillerhemen denetim altına alındı. Fransa’da otomobil, 30 Mayıs 1851’de çıkarılan ve bütün tekerlekli araçların seyrini düzenleyen yasanın kapsamına girdi.
Daha başından teknolojinin gerisinde kalan hukuk, zamanla gerçekliğe uyarlandı. 1870’te ilk buharlı araçların şoförleri için trafiğe çıkmadan önce valilikleri güzergah bildiriminde bulunarak izin alma zorunluluğu getirildi. Bu düzenleme 1899’da tüm ülkede yaygınlaştırıldı. 1893’teParisli sürücülere getirilen ve günümüz ehliyetlerinin atası olan sürüş sertifikası alma zorunluluğu 1899’da tüm ülkede uygulanır hale geldi. Yine 1893’te ilk hız sınırlamaları getirildi. 1903’te araçların ve kazaların artması sonucunda bir trafik yönetmeliğinin oluşturulması için özel bir komisyon kuruldu. Ama ilk trafik yasasının çıkması için Aralık 1922’ye kadar beklemek gerekti.
Otomobil olgusunun ortaya çıkmasına verilen tepkiler ve alınan yasal önlemler ülkeden ülkeye değişir. Örneğin at meraklısı İngilizler, bu atsız arabaları pek hoş karşılamadılar. Zaten 19. yüzyılın başlarında da buharlı yolcu arabalarına sert tepki göstermişlerdi. İngiltere 1861’de çıkardığı Locomotive Act ile 1865’te çıkardığı ve araçların önünde 60 yard (56 m) mesafede elinde kırmızı bayrak sallayarak yürüyen birisi olmadan trafiğe çıkmalarına yasaklayan Red Flag Act ile, otomobil gelişimini 1866 yılına kadar yasal yoldan “frenledi”. En iyi niyetle can sıkıcı olarak niteleyebileceğimiz bu yasaların 1896 yılında kaldırılması bütün Britanya sürücüleri tarafından memnuniyetle karşılandı. Red Flag Act yasasının kaldırılmasıyla İngiliz sürücüleri trafiğe bayrak sallayan birisi yürümeden çıkabildiler. Bu ‘kurtuluş günü’, her yıl Brighton-Londra arasında düzenlenen ve sadece ‘hain yasanın’ kaldırılmasından önce üretilen otomobillerin katılabildiği Veteran Car Club of Great Britain Rallisi ile kutlanıyor. Kendilerine has özelliklerini koruma konusundaki duyarlılıklarına rağmen uluslararası deniz ve demiryolu trafiği gibi bu yeni aracın da uluslararası bir düzenlemeye tabi olmasının gereğini kavramaları uzun sürmedi. 1909’da Uluslararası Otomobil Trafiği Kongresi Paris’te toplandı. Bu kongrenin temelini attığı uyum çalışmaları, önce Milletler Cemiyeti, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Birleşmiş Milletler tarafından devam ettirildi. Uluslararası toplum, Roma İmparatorluğu’ndan günümüze bu süreçleri yaşadıktan sonra artık ortak trafik dilini kullanıyor.
Özetle sağ sol meselesi
Daha önce trafiğin akış yönünün belirlenmesiyle ilgili Trafikte Din ve Emperyalizm Unsuru adlı bir yazı yayınlamıştık. (http://i-motoring.com/trafikte-din-ve-emparyalizm-unsuru). Ama yeri gelmişkin bilgileri tazelemekte de yaar var. Bugün 51 ülkede, yani dünyanın dörtte birinde trafik sol şeritten işler. Aslında kökeni yine Roma’yı ziyaret etmek isteyen Hırastiyanların akışısın kolaylaştırmak için Papa’nı aldığı karara kadar uzansa da kesinleştirici ayrım 1789 Fransız Devrimi’ne dayanır. O zamana kadar sağ elin savunma için serbest bırakılması mantığında buluştuğundan samuraylara kadar dünyada herkes yolun solundan gidiyordu. Kurnaz Korsikalı Napolyon, bir gün süvarilerine karşı yönden gelen düşman ordularınınkarşısına aynı yönden çıkarak onları şaşırtmak için sağdan ilerlemelerini emreder. Fiilen kural haline gelen bu emir, önce imparatorluğun boyunduruğu altındaki tüm ülkelerde, sonra da sömürgelerde uygulamaya koyulur. Diğer ülkeler de Çarlık döneminin sonunda sağa geçen Rusya gibi zamanla yönlerini değiştirdiler. Napolyon’dan bu yana kısmen sağdan giden Avusturya gibi III.Reich zamanında doğru yola doğru kaydılar. İngiltere hiçbir zaman değiştirme emaresi göstermediği gibi soldan akan trafiği, sömürgelerine ve nüfuz bölgelerine de dayattı. ABD ve sonra Kanada 1920’de sağ şeride geçti. Adalı Japonlar solda kalırken tarafsız ve temkinli İsveç ise 1967’de sağa geçti…