Reklam

1956 Ford, köy yerinde bir klasik

 1956 Ford, köy yerinde bir klasik

1955-56 yılları Amerikan otomobil sanayii için bir dönüm noktasıdır. Bu yıllarda üretilmiş bütün markaların otomobilleri çok güzel ve çok da özeldir.

Ben de bu yıllarda üretilmiş bütün markaları sevdiğim gibi 1956 Ford’u da çok severim. Hele ki, V8 motorlu olsa bu otomobilin motor sesini bir müzik parçası yerine saatlerce dinleyebilirim.

Eskiden bekara kimse evini kiraya vermezdi. 1980’lerin başında ben de bekardım ve ev arıyordum. Bir gün mahalle arasında gezerken bir evin camında “kiralık” yazısı gördüm. Kapıyı çaldım, yaşlıca bir kadın kapıyı açtı. Beni bahçenin içinden kendi oturduğu evin arka tarafına götürdü. Avlunun içinde küçük ama sevimli bir başka ev vardı.

Kadıncağız bu ufacık evi utana sıkıla gezdirdikten sonra çok cüz’i de bir kira söyledi. Aslında bazı kusurları olsa da bekar için yeterli olabilirdi. Kira da çok ucuz olunca kabul ettim. Yatağımı, yorganımı, şahsi eşyalarımı, kitaplarımı toplayıp bu eve taşındım.

Ev sahipleri Bulgaristan göçmeniydi. Yaşlı kadının bir de yaşlı kocası vardı. Çocukları da varmış ama evlenip gurbete çalışmaya gitmişler. Yaşlı adam sabahları garajdan çıkardığı Fiat 480 modeli traktörüyle tarlasına ve hayvancılık yaptığı küçük çiftliğe çalışmaya gidiyor, akşam üzeri de yorgun argın eve geri geliyordu. Ben her sabah bu traktörün takır-takır ses yaparak çalışan motorunun sesiyle uyanıyordum.

Zaman içerisinde birbirimizi sevdik, samimi de olduk. Yaşlı adam da benim gibi eski Amerikan otomobillerine çok meraklıydı. İlk arabasının 1939 model bir Dodge olduğundan, daha sonra onu satıp 1948 modelini aldığından, bu otomobilleri o yıllarda ticari olarak da kullandığından, yolculuklarından, yol maceralarından sürekli bahseder dururdu. TV izlerken ikimiz sürekli Dodge, Chevrolet, Plymouth muhabbetleri yaptığımızdan teyze bazen bizi azarlıyordu bile.

Bir gün yine bu sohbetlerden birinde kardeşinin 1956 model bir Ford otomobili olduğundan, yakın köylerden birinde bu otomobili uzun yıllardır hiç çalıştırmadan sakladığından bahsetti. Bir Pazar günü arabayı görmek üzere köye gitmek için sözleştik.

O yıllarda otomobil alım satımı çok denetimsizdi. Motorlu araçların ruhsatları çok yapraklı küçük bir defter şeklindeydi. Noterden yapılan alım satımlar bu deftere işlenirdi. Şayet kendiniz otomobilin sizin üzerinize olmasını istiyorsanız bu noter satışı ile trafik şubelerine müracaat etmeniz gerekirdi. Ama arabanın sizden önceki sahiplerine ait vergi borçlarının bulunabilenlerinin tamamını da siz öderdiniz.

O yüzden bazı insanlarımız araçları üzerine kaydettirmeden, vergisini ödemeden yıllarca kullanırlardı. Kaldı ki Trafik Müdürlüğü’ne müracaat ettiğinizde de aracın kayıtlı olduğu dosyasını bulabilmek günler haftalar alırdı. Hele ki üzerinde farklı bir ile ait plaka varsa o ile yazılan yazının cevabının ve aracın dosyasının gelmesi üç ayı geçerdi.

Bu sorunlar yüzünden daha sonra araç ruhsatları beyaz kartondan yapıldı. Ve bir ay içerisinde noter satışının kat’i satışa çevrilmesi mecburiyeti getirildi. Bu usul yakın zamana kadar da sürmüştü.

Kardeşi de bu otomobili aynen benim yukarıda yazdığım tarzda alıp kaydettirmeden kullanmıştı. Daha sonra da çok vergisi çıkacak korkusuyla arabayı köyde gözlerden ırak bir yere hapsetmişti.

Sabah erkenden bu köye kalkan eski bir benzinli Ford Transit minibüse binerek yola çıktık. Yaklaşık yarım saat içinde de köye vardık. Ev sahibimin kardeşi de kendisi gibi hoş sohbet ve nüktedan bir insandı. Evlerine geldiğimizde bize bahçede güzel bir semaver çayı eşliğinde kahvaltı yaptırdı.

1956 Ford için de uzun uzun konuştuk. Zamanında çok çok güzel bir otomobil olduğundan, emsalsiz bir çekiş gücü ve yol tutma kabiliyeti bulunduğundan, sürüş keyfinin o yıllardaki diğer otomobillerle kabil kıyas olmadığından bahsederken yaşlı adamcağız sanki o günleri tekrar yaşıyordu.

Kahvaltı faslından sonra 1956 Ford’un bulunduğu yere gittik. Aşağıdaki 1956 Ford resmini orijinal broşüründen aldım. Araba aynen bu resimde görüldüğü gibi dört kapılı, direkli, kısmen bazı bölgelerinde çürükler oluşmuş olmasına rağmen halen de diri duran bir otomobildi. Aşağıdaki resme göre beyaz olan kısımları zümrüt yeşili, kırmızı olan kısımları da kemik siyahıydı ve çok gösterişli bir Ford’du.

Ama arka sağ alt eteklerinde çürüklerden dolayı delikler vardı. Kapı altlarında da bazı yerlerde boya patlamak üzereydi. Kapıların çerçeve kısımlarının diplerinde de fazla olmasa da çürükler oluşmuştu.

Lastiklerin havaları inmiş ve otomobil jantları üzerine oturmuştu. Jant kapaklarının öndeki biri haricinde diğerleri yoktu.

Arabanın orijinalliği oldukça kaybolmuştu. Üzerindeki bazı nikelajlar simsiyah olmuş, bazıları da düşüp kaybolmuştu.

İhtiyar kapı üzerindeki nikelajı torununun kılıç yapmak için istediğini, onu kıramayıp beraberce söktüklerini, hatta bir kış arka koltuğun av köpeğine barınak olarak kullanıldığını kahkahalarla anlattı.

Plakaları paslanmış, beyaz olan bölümleri pastan kahverengiye dönüşmüştü. Üzerinde hayal meyal 34 AS… gibi bir şeyler okunuyordu.

Otomobilin camları da yatmaktan dolayı iyice toz toprak olmuştu. Dolayısıyla içerisi çok zor görünüyordu. Yaşlı adam yeleğinin cebinden ucunda aynen aşağıdakine benzer Ford amblemi olan anahtarlığını çıkararak şoför kapısını açtı.

Burada şunu da belirteyim. 1950’li yıllarda Amerikan tasarımcıları otomobillerdeki şoför mahalli tasarımlarına çok önem vermişlerdir. Bunda liderlik Chevrolet’tedir desek yanlış olmaz. Ford ise bu modelde gösterge tablosundan ziyade direksiyon simidine ağırlık vermiştir. Otomotiv sanayiinde ilerleyen yıllarda da çok tutulacak olan konik tip direksiyon simitleri Ford’un önderliğinde gelişmiştir.

 

1956 Ford soldan kontak anahtarlı nadir otomobillerdendir. Aslında soldaki kontak anahtarı ilk çalıştırmada çok daha seri hareket edebilmemizi sağlaması açısından büyük kolaylıktır. Sağ elimizle vites konumunu ayarlarken sol ayağımızla debriyaja basıp, sağ ayağımızı gaz pedalı üzerine alabilir ve boştaki sol elimizle de marşa basarak en azından birkaç saniye kazanmış oluruz.

Hemen hafızamızı yoklayalım, “daha yakın zamanlarda soldan kontak anahtarı nedeniyle eleştirilen en meşhur iki model hangisidir” desek. Tabii ki Murat 124 ve Peugeot 504 aklımıza gelir.
(Editörün notu: Bu arada Saab da yaşanan ciddi diz yaralanmalarına karşı kontağı vites konsoluna almıştır!)
Gösterge tablosundaki göstergeler ilk bakışta sade görünseler de nikelajlı çerçeveleri ile, çok simetrik ve fonksiyonel dağılımlarıyla göze çok hoş gelen tasarıma sahiptir.

1956 Ford’da far düğmesi çekmelidir ve de çok fonksiyonludur. İlk çekmede park lambaları yanar. İkinci çekmede ise farlar yanar. Bu düğme sağa doğru çevrildiğinde gösterge lambaları daha parlak, sola doğru çevrildiğinde ise daha sönük yanar. Yani altındaki reosta devresiyle kombine bir anahtardır.

Aynı şekilde silecekleri çalıştıran düğme de sağa doğru çevrildiğinde sileceklerin hızı artar.

Gösterge tablosu içerisinde yer alan ve aküden aldığı gerilimle çalışan zaman saati de daha önceden bahsettiğim gibi benim ilgi alanıma giren malzemelerdendir. Bu elektro-mekanik saat üzerine iliştirilen bir vida ile saatin ileri veya geri gitmesi durumu ayarlanabilir. Çünkü saatler sarsıntılı ortamları sevmediklerinden, havanın sıcaklığı ve basıncından etkilendiklerinden ayarları bozulabilir.

1950’li yılların otomobil sanayiine en büyük hediyesi ise yukarıdan gelen pedallardır. Şimdilerde bütün otomobillerde de bu sistem uygulanmaktadır. Halbuki ilk nesil otomobillerde pedallar yerden çıkardı. 1956 Ford pedallarını da aşağıya ekliyorum.

 

Konumuza dönelim.Baş tarafta bahsetmiştim. Benim ev sahibim ile boş kaldığımızda hep bu 50’li yılların otomobillerini konuşurduk. O da benimle birlikte sanki ilk defa görüyormuş gibi Ford’u inceliyordu. Bir ara bana dönerek:“Bu arabanın her tarafını dolaştım, benzin deposunun kapağını göremedim. Hadi gel de bul bakalım” diyerek beni sınadı. Kendisi de bu otomobilde benzin deposunun kapağının arka plakanın altında olduğunu adı gibi biliyordu, bundan eminim. Plakayı devirerek kapağı gösterdim.

Benim bu otomobillerde en hoşuma giden bölüm motor bölümüdür. Bir an önce kaputu açıp motora bakmak için sabırsızlanıyordum.

56 Ford modellerinde benim bildiğim iki tip motor vardır. Bunlardan birincisi düz sıra tip ve 223 cu/inch (3654 cm3) hacminde ve 137 HP gücündedir. Diğeri ve de makbul olanı ise V8 dizilişli, 272 cu/inch (4457 cm3) ve 173 HP gücünde olan efsanevi Ford motorudur. V8 dizilişli Ford motorları gerçekten çok başarılı motorlardır. Bu motorlar uzun yıllar rakiplerince de taklit edilmişti.

Kaputu açıp baktığımızda bu otomobilde de sıralı 6 tipi bir motor olduğunu gördüm. Keşke bir V8 görseydik diye de aklımdan geçirdim.

Motor yıllardır çalıştırılmadığından ve de pek kurcalanmak istenmediğinden leş gibiydi. Toz, toprak, yağ kalıntıları, örümcek ağları biribirine karışmıştı. Ve de arabanın karbüratörü de yoktu. Karbüratörün bulunduğu yere bir çaput bezi tıkılmıştı.

Bizim ihtiyarlar aslında bu otomobili çalıştırıp gezmek ve o yıllarda moda olduğu üzere otomobilin üzerindeki benzinli motoru çıkarıp yerine dizel bir motor atarak yeniden bu otomobili kazanmak istiyorlardı.

Ama önce yıllardır verilmeyen vergilerinin verilmesi ve daha sonra kendi üzerine kayıt yaptırması gerekiyordu.

Aslında o yıllarda bu Ford’un kaporta parçaları da dahil olmak üzere pek çok aksesuarı gerek İstanbul Tarlabaşı’nda ve gerekse İzmir’de bulunabiliyordu.

Ama ayak üstü orada hesapladığımız masrafların tutarı ile orijinalliği yakalayabilmek neredeyse iki adet sıfır kilometre yerli otomobil parasına patlıyordu ki bizim ihtiyarların böyle bir işe kalkışacak maddi güçleri yoktu.

Bahçeye geri dönüp birer çay daha içtik ve 1956 Ford ve onun cana yakın sahibiyle vedalaşıp ayrıldık.

Ford uzun yıllar köyde kaldı. Tabii iyice de çürüdü. Bizim ihtiyar sonunda İstanbul’dan gelen bir meraklısına arabayı komple satarak bu merakını sonlandırdı. Muhtemelen alan da arabayı parçalayarak üzerindeki sağlam kalan malzemelerini satmak üzere satın almıştı.

Yerli arabaların hakimiyetinin tamamen oluşmaya başladığı 1980’li yılların başlarında bu otomobilleri boş arsalarda, evlerin bahçelerinde, sağda solda terk edilmiş olarak çokça gördük. Pek çoğunda bu 1956 Ford’da da olduğu gibi mülkiyet sorunları vardı. Ve o sorunun da çözülebilmesi aslında mümkün değildi.

 (Bütün fotoğraflar otomobilin solda gördüğünüz kullanım kılavuzundandır)

Eski Amerikanlar hala da çok güzel otomobiller.

M.Ali Sade
2011