F1 gerçekten Türkiye’ye geri döner mi?
Formula 1’in yeniden Türkiye’ye döneceği haberleri bugünkü en önemli gündem konusu. Türkiye’de geçen 7 sezonun ardından dönüş için ciddi adımlar atılması elbette çok önemli. Ama bunun hemen gerçekleşebilecek bir şey olmadığı belli. Bu konunun uzmanı Serhan Acar’dan destek alıyoruz. Deneyimli F1 yorumcusu Serhan Acar, web sitesi www.serhanacar.com‘da konuyla ilgili sıcağı sıcağına bir yazı kaleme aldı. Aynen aktarıyoruz:
Türkiye GP’si ile ilgili dün sabah durup dururken Spor Bakanlığı’ndan aranınca, bir şeylerin yeniden hareketlendiğini anladım. Sonrasında da F1’in yeni CEO’su Chase Carey’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşeceği / görüştüğü gündeme düştü.
Ben her zaman yaptığım gibi, konuya büyük bir istek ve hevesle, ancak gerçekçi bir pencereden bakmaya çalışıyorum. Dolayısıyla yukarıdaki yazıda yıllar içinde zaman zaman belirttiğim bazı şartları unutmadan, işi değerlendirmek lazım.
F1’de yeni bir yönetim ve yeni bir çağın başlaması ile birlikte, organizatör ülkeler açısından Bernie Ecclestone sonrasında yeni bir dönem başladı. Yılbaşından bu yana Kanada ve Rusya GP’lerinin sözleşmelerinin uzatıldığı, Fransa’nın Almanya ile beraber 2018’de döneceği; buna karşılık Malezya’nın bu sene son kez düzenlendikten sonra takvimden çıkacağı, Singapur’un ise sözleşme yenilemek istemediği haberlerini okuduk. F1’in ticari haklarının yeni sahibi Liberty Media’nın takvimdeki yarış sayısını arttırırken, işi organizatörler lehine daha kolay yarış yapılabilir (daha düşük maliyetli) bir hale çevirmeye çalışacağına dair haberler de çıktı. Dolayısıyla Türkiye GP’si ile ilgili olumlu gelişmeleri, bu bilgilerin ışığında değerlendirmek lazım.
Öncelikle ‘Türkiye GP’si için iş nerede tıkanmıştı?’ kısmına bakalım. Yarışın yapıldığı yedi yıl boyunca yılda 13.5 milyon dolar ‘yarış yapma bedeli (aidat)’ ödeyen devletimizin, artık F1’e para vermek istemediğini, bu işi özel sektörün üstlenmesi gerektiğini belirttiği 2011 senesinden bu yana, Türkiye GP’si özellikle pistin organizatörü Sn. Vural Ak tarafından dönem dönem gündeme getirilse de; bu fon, devlet tarafından karşılanmadığı sürece yarışı yapmanın mümkün olamayacağını düşündüm hep. Sonuç da böyle oldu. Hatta hatırlayın, tüm basında ‘F1 Türkiye’ye geri döndü’ başlıkları atılırken, ben durumun böyle olamayacağını söyledim bazı senelerde. Pazarlıklar 2011-2012 yıllarında en son 26 milyon dolar üzerinden yapılıyordu. Bizden sonra takvime giren Valensiya, Singapur, Abu Dhabi, Kore, Hindistan gibi yarışlarla beraber rayiç artmıştı.
Bu arada devletin Türkiye GP’si için istenen parayı ödemek istememe sebepleri arasında Bernie Ecclestone’ın, genelde dünyanın kalanını da gıcık eden tutum ve tavırlarına karşı bir hoşnutsuzluk olduğunu düşündüğümü de söylemeliyim. Örneğin yedi yıllık Türkiye GP’sinin ilk yıllarında, Tükiye Cumhuriyeti devleti yarışta Başbakan, TBMM Başkanı, Cumhurbaşkanı gibi en üst düzey devlet adamları tarafından temsil edilirken, yarışlar üç yıl TRT’de büyük bedeller ödenerek yayınlanırken; son senede temsil seviyesi bürokratlar seviyesine inmişti. Bu bağlamda, Türkiye GP’si için, bana kalırsa ödenecek bedelden önce, Bernie Ecclestone’un işin başından ayrılmış olması; devletimiz açısından işi daha sempatik hale getirmiş vaziyette.
Dün basına yansıyan ve yukarıda paylaştığım fotoğraf karesi, işin canlandırılması çalışmalarının şu anda doğru noktadan başladığını gösteriyor. F1’in CEO’su, pistin organizatörü Sn. Vural Ak ve federasyon başkanı Sn. Serkan Yazıcı gelmişler; Sn. Cumhurbaşkanı, Sn. Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç ve bu iki makamı temsil eden iki üst düzey bürokrat ile beraber masaya oturmuşlar ve öğrendiğimize göre de görüşmeler olumlu geçmiş.
Burada Vural Ak beyin ‘İş imzaya kaldı’ açıklamasını, ‘olumlu gelişmeler kaydedildi, ancak iş henüz bitmedi’ diye yorumluyorum. Bununla beraber devleti temsilen Sn. Cumhurbaşkanı, Türkiye GP’si için ‘Hayırlı olsun’ dediyse, olay tamamdır. Zamanında, 2002’de Türkiye GP’si rahmetli başbakan Bülent Ecevit’in ‘Hayırlı olsun’ sözüyle onaylanmış ve başlamıştı.
Tüm bunları demişken, her şeyin de toz pembe olmadığını belirtmek isterim. Bildiğiniz üzere geçtiğimiz sene TOSFED; Dünya Ralli Şampiyonası’nı (WRC) yeniden Türkiye’ye getirmek için ciddi girişimlerde bulunmuş ve taslak takvime girmeyi başarmıştı. Ancak ağırlığı Avrupalılardan oluşan sürücüler ve takımlar, ülkemizdeki terör olaylarını sebep göstererek gelmek istemediklerini belirtmişlerdi. Benzer bir endişe 2003’teki ilk WRC yarışından önce, bizden bayağı uzakta başlamak üzere olan Irak Savaşı bahane edilerek gündeme gelmişti.
Hatırlayın; 2011 Bahreyn GP’si de ülkedeki iç karışıklık bahane edilerek yapılmamıştı. Böyle durumlarda Avrupalı devletlerin hükümetleri, herhangi bir ülkeyi şu ya da bu sebeple ‘riskli ülkeler’ listesine aldığı anda, Avrupalıların sağlık ve hayat sigortalı o ülkelerde devre dışı kaldığı için, o ülkeye gitmek istememeleri gibi bir durum var. Bahreyn’de yaşanan iptalin ana sebebi buydu. Hatta bir sonraki sene ülkede yine protestolar sürerken, gidip yarışmalarını yaratan fark da sigortaların yeniden devreye girmesi idi. Türkiye’de mevcut Olağanüstü Hal durumu, bu şekilde bir bahane – sebep olarak karşımıza çıkabilir. Ancak bu, yarış gelene kadar OHAL’in kalkması ve/veya Liberty Media’nın takımları zorlamasıyla aşılabilecek bir engel.
Takımlar genel olarak 20’den fazla yarış yapmak istemiyorlar; giren-çıkan ülkelerle takvim 20’nin biraz üstüne çıkacak gibi. Ama burada da, takımlara Liberty Media’dan yapılacak bir takım ödemelerle iş hallolur.
Özellikle sürücüler tarafından son yıllarda yarışa gelen seyirci sayısının düşmesi de hep önümüze bahane olarak kondu. Hatta Hamilton, birkaç hafta evvel 2017 Avustralya GP’si öncesinde bir soru üzerine ‘Türkiye’nin harika bir yer olduğunu, ama hiç seyirci gelmediğini’ söyledi. Ancak ben o zamanlarda da söylemişti; ortalama bir Malezya yarışı, Türkiye GP’sinden zaten daha az seyirciyle yapılıyordu. Dolayısıyla seyirci azlığı da, sadece görünen bir bahane idi; F1 yönetimi ve dolaylı olarak takımlar, takvime giren yarıştan iyi bir gelir elde ettikleri sürece, buraya seve seve gelirler.
Kısacası bu hususlar, ilk aşamada karşımıza bazı bahaneler olarak çıkabilir; ancak hiçbiri hallolmayacak bir konu değil.
Özetle Türkiye GP’si için ortam şu anda, 2011’den beri ilk kez bu kadar ılımlı. Devlet yeşil ışık yakmış gibi gözüküyor; F1 yönetimi yarışı yeniden canlandırmak istiyor; pist yönetimi zaten senelerdir bu işin peşinde koşuyor; federasyon başkanı masada. Tüm taraflar istekli gibi duruyor. Yani meşhur deyimin tersiyle ‘saha var, tesis var, malzeme var’.
Tüm unsurların bir araya gelmesi, ilk yedi yıllık dönemde yapılan / yapılamayanlardan kendimize ders çıkararak planlı şekilde çalışılmasıyla o yarış, İstanbul Park’a gelir, iyi bir çalışmayla o tribünler de makul oranda dolar. Unutmayın 2005 Türkiye GP´si Pazar günü gelen 110.00 seyirci ile beraber Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kalabalık spor organizasyonuna sahne olmuştu.
Son söz: Yukarıda yazdığım hususlar, kendi kişisel görüşlerim ve tahminlerime dayanıyor. Dört senedir otomobil sporlarından bambaşka bir sektörde (aydınlatma) çalışıyorum; eskisi kadar Türkiye GP’si projesinin içinde değilim; dolayısıyla yanıldığım bazı hususlar olabilir. Henüz net şekilde sevinmeden önce gördüğüm tablo, genel olarak son derece olumlu.
Umarım hep beraber bu keyfi, heyecan ve gururu İstanbul Park’ta yeniden yaşarız. Tablonun bu fotoğraf karesine kadar gelmesini sağlayan herkesin eline sağlık. Devamını da büyük bir hevesle bekliyoruz.