Çirkin otomobillerim

 Çirkin otomobillerim


Otomobil yazarları, birikimlerini okuyucularla paylaşırken aslında farkında olmadan kendi beğenilerini ve zevklerini ön plana çıkarır. Burada bahsedilen tabii ki taraflı olmak değil. Birçoğumuz her otomobil tutkunu gibi belli marka ya da ülkelerin otomobillerine daha fazla sempati duyarız. Tarafsız olmak adına kişisel zevklerimizi işimize yansıtmamaya gayret etsek de mutlaka bir yerlerde açık veririz. Aktif olarak otomotiv dergilerinde çalıştığım dönemlerde herkes benim Fransız otomobillerini daha fazla sevdiğimi bilirdi. Ama işin garibi, özellikle karşılaştırmalarda en acımasız olduğum markalar da Fransızlardı.
Zaten aslında bakılırsa doğru olan da budur. Test, sürüş izlenimi ve karşılaştırma gibi her modele eşit uzaklıkta olmak zorunda olduğunuz konular dışında kişisel beğenilerinizdir sizi farklı kılan. Hele köşe yazılarında tamamen özgürsünüzdür. Ben de şu anda okuduğunuz köşeye yerleştiğime göre bunun tadını çıkaracağım. Büyük çoğunlukla hayalleri süsleyen modellerden bahsettiğimizden artık negatif olmanın zamanı geldi.

Tasarımıyla bana çok itici gelen, nefret ettiğim hatta tiksindiğim modelleri derlemeye karar verdim. Siz bana bakmayın bu arada, hiçbir otomobilden tiksinemem. İçten yanmalı bir motor tahrikiyle, tekerlekler üstünde hareket ediyorsa sevmem için yeterlidir. Ama bu, beğenmediğim modellerin de olmadığı anlamına gelmiyor.
Fransızcıyız dedik ya… Yine Fransızlar’dan başlayalım dalga geçmeye. Citroen, otomotiv endüstrisine getirdiği yeniliklerle tanınsa da bazen kantarın topuzunu kaçırabiliyor. DS gibi bir tanrıça da yaratabiliyorlar, Ami gibi bir ucube de. Ucube demesek mi acaba? Bu ülkede sanat eserlerine bile ucube denilebiliyor ama en azından ben otomobillere dedirtmem.

İlk olarak 1961 yılında ortaya çıkan Citroen Ami, nasıl becerdiyse 1978’e kadar hayatta kalmış ve 17 yıl boyunca otomobil tutkunlarına işkence etmiş. Gerçi zamanla station gibi daha normal görünümlü başka gövde seçenekleri de üretilmiş de o dönem hayatta olanların acıları bir nebze olsun azalmış. O nasıl bir arka tasarım öyle? Ördek poposu mu desem, yazamayacağım başka şeyler mi desem bilemedim. Peki, Fransız akıllanmış mı? Hayır, tabii ki… Ami depreminden çok uzun yıllar sonra bu kez Renault benzer bir arka tasarımı kullanmaya karar verdi. 2003 yılıydı sanırım, Megane II’nin lansmanına yurtdışına gittiğimde, önümde giden öteki ördeklere bakmamak için üç kez kaza tehlikesi atlattım. Neyse ki, sonunda konvoydan kurtuldum da Megane pert etmekten kurtuldum. Aslında bir güvercin takla atıp, o şımarık arkasını asfalta yapıştırmak lazımdı ama düşünemedim. İlk anda çok nefret etsem de Megane II hakkındaki görüşlerim sonra değişti, en azından artık bakabiliyorum. Ayrıca bir Megane R26R için neler feda edebileceğime şaşırırsınız.

Şimdiye kadar hep eski modellerden bahsettim. Güncel bombam ise SsangYong’tan geliyor. Bu telaffuzu zor isimden ne beklenir ki? Aslında çok şey beklenir. Korando, Kyron ve Rexton modelleri gayet şık duruyor. Fakat Actyon ve Rodius için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Özellikle Rodius için gelmiş geçmiş en çirkin arka tasarım diyebilirim. Citroen Ami bile Rodius’un yanında Ferrari 458 Italia gibi kalıyor. Actyon’un önden görünüşü de benim için tam bir felaket. Elime bir balta alıp, o sevimsiz farlarını yerle bir etmek istiyorum.

Peki, ya Mercedes bozması Kia Opirus’a ne demeli? Alman yapmış olmuş. Sen ne kurcalarsın? Kia, Peter Schreyer önderliğinde günümüzde çok başarılı tasarımlara imza atıyor ama ben hâlâ Opirus’un etkisinden kurtulamadım. Koreliler’in tasarım özürleri olduğunu Hyundai de bolca gösterdi zamanında. Dördüncü nesil Sonata ve ilk Atos ilk aklıma gelenlerden. Durun bir dakika, aklıma geldi. SsangYong Rodius’a haksızlık mı ettim acaba? Pontiac Aztek’i hatırlayan var mı? Varsa tanışmayalım mümkünse. 4.5 yaşındaki oğlumun bundan daha güzel bir otomobil tasarlayacağına eminim. Peki, Fiat Multipla garabeti Aztek’ten bile daha tipsiz olabilir mi? Böyle zevzeklikleri Amerikalı yapsa anlarım. Koreli ve Japonlar zaten işin üstadı hatta Fransızlar bile kötü tasarım yapabilir. Ama İtalyanlar bunu yaparsa bir dur demek gerekli. İtalya’da nefes alan biri nasıl kötü tasarım yapar anlamak mümkün değil. Subaru Baja gibi daha birçok örnek var ama çok bunalttı bu yazı beni. Neden sevmediğimiz şeylerden bahsetmediğimizi bir kez daha hatırladım. Citroen Ami’nin arkası kadar sıkıldım şu anda. Son olarak, kimsenin üstüne alınmasını istemiyorum. Bu modellerden bazılarını çok severek kullanmış olabilirsiniz. Hatta fanatikleri bile olabilir. Bu benim tamamen kişisel zevkim. Zaten kötü otomobiller olduklarını söylemiyorum sadece ben tasarımlarını sevmiyorum. Bir daha böyle yazılar yok, söz veriyorum. Bir dahaki sefere sahip olmak isteyeceğim ilk 10 otomobili yazacağım. Bakalım sevdiklerim ve sevmediklerimle ne kadar benzeşiyoruz?