Reklam

Dans eden ibreler

Gelin bugün otomobillerimizde günde en az bir kere gözümüzün ucuyla bile olsa baktığımız yakıt göstergesinden ve ardındaki teknoloji ve ayarlardan şöyle esaslı birkaç anıyı da dahil edip bahsedelim. Gençliğimde amcamın 1952 model bir Chevrolet 210 dolmuş taksisi vardı. Araba siyah boyalıydı ve adı da “karakaçan” idi. Amcam Bursa Merinos fabrikasındaki vardiyasından çıkınca, o gemi gibi arabayla, Bursa’da birkaç tur atar eve mutfak harçlığı çıkartırdı. Şimdi geri dönüp bakınca, taksi fiyatları ne kadar ucuzmuş ki Merinos fabrika işçisi bir tane alabiliyormuş. Ayrıca benzin o kadar hesaplıymış ki, 6 silindirli motorlu bir Amerikan otomobili dolmuş taksi olarak kullanılıp, üstünden kazanılabiliyormuş. Tabii Bursa’nın meşhur heykel semtinden aşağıya garaja doğru inerken peygamber vitesine, yani boşa atıp kontağı da kapatarak süzüldüğünü unutmamak lazım.

İşte o karakaçanın iki tane yuvarlak gösterge saati vardı. Sağdaki sadece hız göstergesiydi. Soldakinde ise dört tane ibreli gösterge vardı. Altlarında da BATT, OIL, TEMP ve son olarak da bugünkü konumuz GAS yazısı olan göstergeler vardı. Rahmetli amcam bana GAS yazılı göstergenin benzin göstergesi olduğunu söylemişti ama kafamda GAS’ın benzinle ne alakası olduğunu bir türlü yerleştirememiştim. GAS kısaltmasının (ki o zaman kısaltma olduğunu bile bilmiyordum) GASOLINE yani benzin demek olduğunu yıllar sonra, televizyonda seyrettiğim bir Amerikan otomobil yenileme programında amcamın karakaçanını gördüğümde anlayabilmiştim.

Karakaçanın benzin göstergesi hiç yerinde duramazdı. Daima hızlı hızlı sallanır bazen de bir tarafa doğru gidip takılırdı (genellikle de depoyu boş gösteren tarafa). Mustafa amcam sol elinin işaret parmağıyla direksiyonun sol tarafından gösterge saatine ulaşır ve camın üstüne tırnağının ucuyla tık yaparak ibreyi olması gereken yere getirirdi. Yıllar sonra ne Mustafa amcam kaldı ne de onun karakaçanı…

Benzin göstergesinin çalışma prensibi aslında çok basit. Biliyorsunuz benzin deposunun içinde bir şamandıra bulunuyor. O şamandıranın merkezine yakın bir yerde bir direnç pisti var. Şamandıranın pozisyonuna göre, pist üzerinden geçen akım değişken bir dirençle karşılaşıyor. Bu akımı alıp gösterge saatindeki bir bobine uyguladığınız zaman da bobinin ucundaki gösterge size deponuzdaki benzin seviyesini “yaklaşık” olarak gösteriyor.

Yıllar içinde motordan tahrik edilen benzin pompaları yerlerini enjeksiyonlu motorların basınç ve süreklilik istekleri sebebiyle önce elektrik motoru olarak deponun dışına yerleştirildi. İlk enjeksiyonlu araçlarda kontağı açınca vızıldayan pompaları hatırlayanlar vardır. Sonrasında pompalar deponun içine girdi ve en sonunda şamandıra ile birleşti.

Yakıt göstergelerinde de depodaki çalkalanma sebebiyle oluşan sallantılar, araya koyulan “sakinleştirici” devrelerle halledildi. Artık hemen hiçbir aracın yakıt göstergesi sallantılardan ve çalkalanmalardan etkilenmiyor.

Enjeksiyonlu arabalar öncesinde, araç tasarlanırken yakıt depoları oldukça düzgün şekilli tasarlanır ve aracın diğer yapı parçaları ona uydurulmaya çalışılırmış. Bu hem deponun saç kalıp işçiliğini ucuzlatırmış, hem de şamandıra ile seviye ölçümünü yaparken işleri çok kolaylaştırırmış.

Örnek olsun diye bir kamyon yakıt deposunu gözümüzün önüne getirelim. Çok düzgün bir şekle sahip bir depo. Yani depo tam doluyken seviyedeki 2cmlik bir düşüşe karşılık gelen yakıt miktarı ile deponun yarısının altındaki bir seviyedeki 2cmlik bir düşüşe karşılık gelen yakıt miktarı tam olarak aynı litredir.

Sonuç olarak 2 cm düşüş her noktada aynı miktarda yakıt azalmasına, dolayısıyla da şamandıra üstünde aynı dirence denk gelecektir.

Ancak günümüz modern otomobillerinde tasarım öyle yapılmıyor. Önce dış tasarım ardından çarpma testlerine uygunluk derken benzin deposu ancak kalan boşlukları kullanabiliyor. O sebeple de 1 cm yakıt azalması her seviyede başka litreye karşılık geliyor. Bu durumda da devreye hesaplamalar giriyor.

Zaten modern araçlarda yapılan gösterge saati animasyonları da bize gösteriyor ki artık her türlü gösterge aracın elektronik kontrol beyninden denetleniyor. Buna bizim benzin göstergesi de dahil tabii ki.

Araçta yine şamandıra var. Yine karşılaştığı direnci gönderiyor ama karşısında alıcı olarak bir ibreli gösterge yok artık. Aracın beyni gelen bilgiyi işliyor ve içine yazılan algoritmaya uyumlu olarak bizim yakıt göstergemizi hareket ettiriyor.

İşin içine algoritma, yazılım vs. girince ilginç hatalar olması da mümkün. Başımdan geçen iki benzin deposu anımı paylaşmak istiyorum.

Zamanında yepyeni bir otomobil ürettik. Denemeleri, testleri bitti. Satışa başlandı. Aracın hem tasarımında hem de testlerinde görev almış aracı tanıyan birisi olarak, müşterilerden gelebilecek “gençlik problemlerini” ilk ağızdan dinlemek üzere yurt genelindeki servisleri ziyaret ediyoruz.

Galiba Kayseri’de üniversite öğrencisi bir delikanlı servise gelmiş bu araba çok yakıyor diye şikâyet ediyor. Otomobilimizin en güçlü olduğu konulardan birisi olan fazla yakıt şikâyeti olunca ilgimi çekti. Zaten amacımız da problemleri ilk ağızdan dinlemek olduğu için yanına gidip sorununu anlatmasını rica ettim.

Aslında genç arkadaşın derdi çok yakması değilmiş. Arabanın çok yakar gibi göstermesiymiş. Delikanlı hafta sonu evine gelince babasının arabasını alıp arkadaşlarıyla gezermiş. Yaptığı yol da en fazla 120 – 130 km imiş. Ancak bu kadar bir yol yapmasına rağmen yakıt göstergesinin hemen çok fazla düştüğünü, arabayı babası alınca ne kadar çok geziyorsun bak benzini bitirdin diye çıkışmasıymış. “Eski arabamız böyle değildi. Bu araba babamla aramı açtı” diye şikâyet ediyordu. Dönünce arabaları test ettik. Gerçekten de dizel modellerde ibrelerin çok hızlı düştüğünü gördük. Tabii ki hemen önleyici tedbirler alınarak yazılımlarda gerekli değişiklikler yapıldı.

Bir diğer benzin göstergesi anım ise yurtdışı seyahatlerimle ilgili. Benden 1 ay önce yurtdışına gidip dönen arkadaşım “kiralık araç alırken mutlaka Peugeot’nun şu modelini iste” diye tembihledi. O zamanlar Peugeot’nun o modeli yeni piyasaya çıkmıştı. Biliyorsunuz, kiralık araç alınca genelde dolu depo alıp dolu depo verirsiniz. Doğrulamayı da teslim alan görevli kontağı açar ve göstergenin sona kadar gitmesini bekler ve sona gelince tamam, depo dolu derdi.

Ancak Peugeot’nun o modelinde de bizim yaptığımız hatanın tam tersi vardı. “150 km gitseniz bile gösterge milim kıpırdamıyordu. Yani depoyu doldurmadan aracı teslim edebiliyordunuz…

İtiraf ediyorum. Her iki seyahatimde de Peugeot’nun o modelini isteyerek depoları tam dolu olmadan “dolu” olarak arabaları teslim etmiştim. Sektörel uyanıklık işte:)