Efsane NSX Türkiye’de
Honda, Ferrari’ye meydan okuyan efsanevi süper spor modeli NSX’i Türkiye’de satışa sundu. 500.000 Euro civarında fiyatı olan otomobilden bu yıl sadece 3 tane satılması planlanıyor. 581 HP’lik otomobili tanıtımı için düzenlenen organizasyonda İstanbul Park F1 pistinde kullandık. Davetli sayısının fazlalığı nedeniyle ancak iki tur atabildiğimiz otomobil, yine de ne kadar etkileyici olduğunu kolayca gözler önüne serdi. Lansmanın yapıldığı servis alanında yeni NSX’in yerine efsaneyi yaratan ilk NSX de yer alıyordu. Ülkemizdeki iki NSX’ten biri olan otomobil, statik olarak sergilendi.
Oradaki herkes farkında mıydı bilemiyorum ama inanılmaz bir otomobilin deneme sürüşü için İstanbul Park’taydık. Sıradan bir hızlı otomobil değil, gerçek bir süper spor otomobildi karşımızdaki. Artık Ferrari gibi “kolay ulaşılır” bir araç hiç değildi. Selefinden Türkiye’de sadece 2 tane olan, bundan da sadece 3 tane satılması hedeflenen! Durum bu kadar kısıtlı olunca sürüş izlenimimi de bu eşsiz denemeden çıkartmak zorundayım.
Aslında lütfedilen anların değerini gerçekten anlayan az, “motor sesini duyalım” diye araç dururken boşta 7000-8000 devirlere kadar boşta gaz veren çoktu!
İlk jenerasyonda her şeyi isminde anlatıyordu NSX. Yıllar boyu hemen hemen aynı V8 makinalarla “benzin canavarlığı” yapıp aslında çok da üst düzey performanslar sunmayan Amerikan markalarına karşı büyük bir meydan okumaydı New Sportscar eXperimental. Honda “yeni bir sürüş deneyimi” derken dişini gösteriyordu. Tabii arada İtalyanlar da payını alıyordu bu güç gösterisinden.
Kısaca ilkinden söz edelim ki Honda ikincisine nasıl geldi anlaşılsın., Dünyanın en büyük motosiklet üreticilerinden Honda, otomobil üretimine 1962 yılında başlayıp kısa sürede S360 roadster ve ardından S500 gibi butik spor otomobil üretimine başlamıştı. 1970’lerle birlikte de önce Civic, ardından Accord modelleriyle dünya çapında -ekonomik- bir otomobil üreticisi olmayı başarmıştı. Petrol krizinde yakıt ekonomisiyle Amerikan otomotiv endüstrisine kabulü hiç zor olmamıştı. Neredeyse Avrupa’da Mini neyse Amerika’da da Civic o demekti. Ama markanın spor otomobil tutkusu hiç dinmiyordu. Bir Ferrari rakibi olarak NSX üretimi için start 1984 yılında verildi. Bir yandan CRX bir yandan süperspor konsept HPX geliştiriliyordu. Yıllar boyu birbirinden farklı çekiş, motor ve tasarım özelliklerine sahip 15 modelin üretimiyle sonuçlandı. Bunlardan bazılarında 3.0 litre SOHC (üstten tek eksantrikli) V6 motorlar görev yapıyordu. Diğerleri çift turbo beslemeliydi ve V8 motorlarla sanki Amerikan pazarını hedefliyordu. Ama bunların hiçbiri üretilmedi, konsept olarak kaldılar. Plan, bunlardan altyapı olarak yararlanıp en iyisini ortaya çıkarmaktı. Final otomobilin üretimi için bir konsept hazırlanmaya başladı. Suzuka pistinde Japon F1 sürücüsü Satoru Nakajima test sürüşlerinde bizzat yer alıyordu. Son aşamada ise NS-X’in Suzuka testlerinde Ayrton Senna yer alıyordu. Senna, otomobilin rijit şasinden ve viraj performansından çok etkilendiğini ifade ediyordu.
Honda, kafayı Ferrari’ye fena takmıştı ve İtalyan aygırıyla biraz oynamak istiyordu. HP-X’in kaputunun altında F2 yarış otomobillerinden alınan bir V6 motoru vardı. Bu çalışmalar sonunda konsept, 1991 yılında New Sportscar eXperimental kelimelerinden alınan harflerle oluşturulan NSX adıyla yollara indi. 3.0 litre 274 HP’lik V6 motora sahip NSX’in ilk hedefi Ferrari 348’di. Gerçekten bambaşka bir spor otomobil deneyimiydi o ilk NSX. Kokpit tasarımı F16 savaş uçağından esinlenilen spor otomobilin alüminyum gövdesinin oturtulduğu şasi de tamamen alüminyumdandı. Honda’nın Formula 1’deki tecrübelerinden yararlanılmış ve bazı teknolojiler bu yol yarışçısına uyarlanmıştı; 4 kanallı ABS, elektrikli direksiyon, yüksek devirlerde titreşimi önlemek ve motoru sabitleyebilmek için titanyum pimler, elektronik gaz kontrolü ve diğerleri… Öyle ki, gövde üzerindeki boya bile 23 aşamada son halini alıyordu. Bu aşamalardan biri de alüminyum gövdeyi korumak için uçaklara uygulanan özel bir katmandı.
Bu süper otomobilden takipçisinin gelişi hiç kolay olmadı. 2002’de xenon farlar gibi bazı küçük değişikliklerle modernize edilen NSX’in yeni dönemi elektrikle buluşmayı simgeliyor. Yeni NSX’in konsept modeli, Ocak 2012’de Detroit Otomobil Fuarı’nda Acura NSX Concept olarak tanıtılmıştı. Çıkışı ise 2016’yı buldu. Hala butik ve hala süper.
Honda Türkiye’nin Intercity İstanbul Park F1 pistinde tanıttığı otomobille Sadece iki tur hakkım var. O kadar değerli ki, birçok otomobille günlerce dolaşmaya eşdeğer.
Yeni Honda NSX, tıpkı 1989 yılında tanıtılan ilk versiyonu gibi süper spor otomobil segmentine yeni bir soluk getiriyor. İlk nesil yollara çıktığında sadece tasarımı, performansı ve dinamizmi ile değil kalitesi, ergonomisi ve kullanışlılığıyla da süper spor otomobil dünyasında devrim yaratmıştı. Hafif ancak son derece rijit monokok gövde ile şasi ve ortada konumlandırılan modern V6 motor gibi gelişmiş teknolojileri bünyesinde barındıran orijinal NSX, süper spor otomobil kavramını değiştirmişti. Geçmişten gelen süper spor otomobil mimarisini geleceğin teknolojisiyle bir araya getiren Honda, yeni NSX ile bambaşka bir spor otomobil deneyimi sunuyor. Sürücü odaklı mimari ve süper spor otomobil segmentinin en gelişmiş spor hibrid güç ünitesini sunan NSX, benzersiz bir sürüş deneyimini de beraberinde getiriyor.
İlk nesil NSX’in temel karakteristik değerlerine sadık kalan yeni Honda NSX geçmişten gelen süper spor otomobil mirasını geleceğin teknolojisiyle bir arada sunan yapısıyla tamamen yeni bir sürüş deneyimi sunuyor.
Yeni Honda NSX bünyesinde birçok yenilikçi teknolojiyi barındırıyor. Hangi birini anlatayım ki… Bunlardan en önemlisini türünün ilk örneği olan Sport Hybrid Super Handling All-Wheel-Drive (Sport Hybrid SH-AWD) oluşturuyor. Yeni Honda NSX, hızlanma, fren ve dönüş olmak üzere dinamik performansın her aşamasını en üst seviyeye taşımak için elektromotorlu hibrid sistem Sport Hybrid SH-AWD’yi kullanan dünyanın ilk süper spor otomobili olarak öne çıkıyor. Ön akstaki iki adet elektromotora entegre olan elektrik kontrollü tork transfer sistemi, Honda Super Handling All-Wheel Drive teknolojisini tamamen yeni bir boyuta taşırken, yeni Honda NSX tüm sürüş koşullarında mükemmel bir viraj performansı sunuyor.
Sürüş öncesi hazırlıklar Formula 1 otomobilinin hazırlanması gibiydi. Bilgisayar üzerinden ayarlar giriliyor, düzenlemeler yapılıyordu. İhtişamlı görünümün içine girip koltuğuma oturduğumda abartılı olmayan ama hatasız bir iç mekanla karşılaştım. Yalnız kabine eldivene girer gibi yerleştiğimi vurgulamalıyım. Ne bol geliyor ne üşütüyor! Bu kadar güçlü olunca tam oturmalıyım diye geçiyor içimden.
Gösterge tablosu devir saati 9000’e ulaşıyor olsa da açılış ekranı Civic’ten çok da farklı gelmedi. Elektriğe dair ibreler hariç tabii.. Ve alt menülere girdiğimizde uzay mekiği yönetim biriminde zannettim kendimi. Vites konsolu sürüş modlarının ayar düğmesi ve tabii butonlarla seçilen viteslerle teknolojisini anlatıyordu. Direksiyon arkasındaki gösterge panelinin merkezini dolduran 8 inç büyüklüğündeki bilgi ekranı sürücüye navigasyon da dahil sürüşle ilgili gerekli olan bütün bilgileri aktarıyor. Güncel Honda modellerinin tamamında olduğu gibi yeni Honda NSX’te de bilgi ve eğlence sistemi HondaConnect kullanıma sunuluyor. HondaConnect, Apple CarPlay ve Android Auto desteği ile üstün bağlanabilirlik çözümlerini beraberinde getiriyor. Sekiz adet hoparlör ve güçlü bir subwooferdan oluşan dokuz hoparlörlü 580 watt ELS Studio® Premium ses sistemi, NSX için benzer sistemlere kıyasla daha hafif şekilde tasarlanmış.
Launch Mode Control özelliğiyle kalkış için bir ayağın fren ve bir ayağın gaz pedalına basılı olması gerekiyor. Sistem sürücünün ayağını fren pedalından kaldırmasıyla aktif hale geliyor ve Honda NSX, sistem gücünün tamamını kullanarak bir ok gibi fırlıyor. Launch control desteğiyle “fırladığım” pitte sanıyorum ki Michael Schumacher bile böyle hız yapamadı! Ne de olsa F1 yarışlarında pitte hız sınırlaması var onlara, yarışta değiliz ve dolayısıyla bana yok! Normal hızlarda tahrik edici sesler duyulmuyor motordan, ama devir yüksekken çok tahrik edici gerçekten! Hele direksiyondan vites düşürünce gelen tırmalama sesleri tarifsiz. Tabii NSX’i bir de Sport+ modunda görmek lazım. O zamanki çığlıkları Nissan GT-R’dan fazlaymış söylenene göre! Bize tabii ki “aile modu” düştü; Quite Mode’dayız… Racing Mode’u hayal bile etmemiz yasak!
O kadar kolay hızlanıyor ki, toplamda 581 HP’lik motor, almakta olduğum nefesi tamamlamadan 100’ün üzerine uçuruyor otomobili. Saniye sormayın, 100’ü hiç görmedim ki! Turum sınırlı olduğundan her metreyi iyi kullanmalı ve bu arada NSX’i tanımaya çalışmalıyım. O kadar keskin direksiyon tepkileri var ki, adeta motosiklet gibi, baktığım yere gidiyor. Sanki göz bebeklerimi hissediyor NSX!
Efsanevi 8. viraja geldiğimde ne yapacak diye bakıyorum, bir yandan temkinliyim bir yandan iyice yüklenmek istiyorum. Ama Elvis olmak da var işin ucunda! (Gözetmenler bizim F1 pistinde telsizle anons geçerken çuvallayanı bildirmek için uzatmadan “Elvis oldu” diyorlar!)
Sanki biraz önden kayası var otomobilin ama tabii alışmak gerek sürüş dinamiklerine. Her gün de 581 PS’lik süper spor otomobil kullanmıyoruz ya!
Honda NSX’in üst seviye sürüş dinamiklerinin sırrı, devrim niteliğindeki Sport Hybrid Super Handling All-Wheel Drive (SH-AWD) güç ünitesinde gizli. Söz konusu sistem; hızlanma, fren ve dönüş olmak üzere dinamik performansın her aşamasını en üst seviyeye taşıyan ve süper spor otomobil segmentinde kullanılan dünyanın ilk elektromotorlu hibrid sistemi olmasıyla öne çıkıyor.
Sport Hybrid Super Handling All-Wheel Drive (SH-AWD) güç ünitesinin kalbini ortada uzunlamasına konumlandırılan Çift Turbo beslemeli 3,5 litrelik V6 silindirli motor oluşturuyor. Motor dokuz kademeli çift kavramalı otomatik şanzıman (9DCT) ile kombine edilirken sistemi anlık tork üretimiyle Direct Drive Motor (DDM) adında bir elektro motor destekliyor. Motor, 9DCT otomatik şanzıman ve elektromotordan oluşan bu üçlü arka aksın güç ünitesi olarak görev yapıyor. Ön aksta ise Twin Motor Unit (TMU) adında elektromotorlu farklı bir yapı daha devreye giriyor. Bu yapı ön sol ve ön sağ tekerlekte birer adet olmak üzere iki adet elektromotordan oluşuyor. Bir adet elektromotor tarafından desteklenen 3,5 litrelik V6, 507 PS güç üretirken ön aksta görev yapan iki adet elektromotorlu Twin Motor Unit (TMU) 74 PS güç üretiyor. Böylece toplam 581 PS’lik güç ortaya çıkıyor. Motor devrinden ve seyir hızından bağımsız olarak ani hızlanma isteklerine anında cevap veren benzinli motor ile üç adet elektromotordan oluşan yapının sürüş dinamiklerine katkısı ise çok büyük. Arka akstaki elektromotor destekli V6 benzinli motor dışında ön aksta her bir tekerlekte birer adet olmak üzere toplam iki adet elektromotordan oluşan Twin Motor Unit (TMU) görev yapıyor.
Motorun üretmiş olduğu güç dokuz kademeli çift kavramalı otomatik şanzıman (9DCT) tarafından arka aksa iletiliyor. Son derece hızlı, ancak bir o kadar sarsıntısız ve konforlu vites değiştiren 9DCT’nin vites değiştirme karakteristiği Integrated Dynamics System dahilindeki sürüş modlarına bağlı olarak değişiyor. Kompakt boyut, düşük ağırlık ve düşük ağırlık merkezi gibi avantajlar sağlayan 9DCT, Quiet sürüş modunda daha alt devirlerde vites değiştirirken, Sport+ sürüş modunda daha üst devirlerde ve daha hızlı vites değiştiriyor. Track sürüş modunda ise vites değişimi Sport+ moduna oranla 40 milisaniye daha hızlı gerçekleşiyor.
İlk turda virajları su gibi akarak geçtikten sonra start/finish düzlüğüne geliyorum. Geçmiş dönem tecrübelerin etkisiyle “emanet mandaya vurur gibi” yükleniyorum gaz pedalına, düzlüğü bitirip frene basarken hızımın 220 km/s olduğunu görüyorum, aynı tempoyla da 110’a kadar düşüyor. İkinci tur olmasının verdiği özgüvenle daha bir hızlı girmeye başlıyorum virajlara. Gücü sırtımda hissetmek ne tuhaf, sanki rüzgar uçuruyor gibi doğal bir akış var 1800 kg’lık otomobille. Yola olan sadakati anlatılır gibi değil, rayda ilerler gibi…
İki turluk NSX deneyimimiz gerçekten Honda Türkiye’nin bir lütftuydu. Yolda bile herkesin görmemesi gereken bir şaheserle dünyanın otopark olarak kullanılan en önemli Formula 1 pistlerinden birinde iki değerli tur… O gün hayatımızın değeri Honda’nın kurucusu Soichiro Honda’nın dediği gibi artmıştı: “Hayatın değeri, duyularınızın kaç kez yoğun bir şekilde harekete geçtiğiyle ölçülür”.