Ferrari 458 Italia
Bir rüya otomobil daha! Ferrari’nin en müthiş en unutulmaz modellerinden 458 Italia’ya binip zamanla yarıştım. Ve öyle hızlıydı ki, sanırım geçtim…
Yazı: Süreyya İZGİ
Fotoğraflar: Ferhat ÖNAL
Biraz yağışlıca bir gündü. Sonbahardır, normaldir dedik. Şurada kışa kaç gün kaldı… Çekimleri ertelesek mi diye düşündük şiddetini artırdıkça. Ama her zaman da elime Ferrari geçmiyor ki, bu fırsat kaçmamalıydı. Zaten günler kısa, fotoğraf çekimi için ışık da az, elimizi çabuk tutalım dedik. Bu işler kışın böyle… Çamura girecek değiliz, ortalığı sel götürmeden davranalım dedik, yola koyulduk 458 Italia ile kükreye kükreye…
Dünyanın dört bir yanında 4000’den fazla farklı otomobil kullanmışım, komşu kapısı İtalya’nın sembollerinden biri olmuş Ferrari son derece az diye düşünüyordum. Bu daha kullandığım ikinci Ferrari. Geçmiş yıllarda birkaç kez Testarossa kullanmıştım ama modern zamanların Ferrarileriyle ilk kez 458 Italia ile tanışıyorum. Beklediğimden küçük ama keskin bakışlarıyla yolu kaplıyor, görkemiyle kendi yolunu açıyor, yola ağırlığını koyuyor. 4527 mm’lik uzunluğu BMW 3 Serisi ve VW Passat’tan kısa olduğunu gösteriyor. “Alçaklığıysa” 1213 mm. Bu tahrik edici tasarıma binilmiyor, iniliyor! Boynunuzu büküp totoşu koltuğa doğru bırakıyorsunuz, bir de bakmışsınız ki Ferrari’nin direksiyonundasınız, yarış başlıyor!
Gereklilik üzerine aynı şeyi tekrar söyleyeceğim, 4000’den fazla otomobil kullandım. İlk kez kendimi bu kadar çaresiz hissettiklerimden birindeyim. Tamam, bu biraz çalışmadan yola çıkmakla da ilgili ama pes be kardeşim, insan her defasında sinyalin yerini arar mı? Daha bunun park freni var, cam sileceği var! O sileceği kapatması var! Sağolsun Pininfarina’dan iç tasarım sorumlusu Bertrand Rapatel de bu temel unsurları gizlemek için her şeyi yapmış!
2009’da başlayan serinin sonuncusu bu kükreyen at:) MINI’nin yeniden doğuşunun mimarı Frank Stephenson’un kaleminden çıkma burnunda iki büyük ağzı olan F430’un yerini almıştı o sene keskin bakışlı 458. Üretiminin noktalandığı 2015’e kadar Ferrari yollarına bambaşka bir estetik katmıştı burnundaki köpekbalığı gibi gülümseten büyük ağzı ve arka tamponun ortasındaki üç egzoz çıkışıyla. Bana hep 355 gibi “keşke hiç bitmeseydi” dedirten üretimlerden biridir bu model. Aslında geçmişine bakınca çok da göz kamaştırıcı tasarımları yok Coco’nun: Citroën C2, Citroën C3 Pluriel ve Citroën C4, dönemin Ferrari tasarım direktörünün elinden çıkmaymış meğer. Bir insan ne yapar da Citroën’den Ferrari’ye transfer olabilir, düşündüm düşündüm bulamadım.
Ferrari’nin arkadan itişli ve orta-arka motorlu spor otomobil serisinin evrimini simgeleyen modeli Ferrari 458 Italia ile gürül gürül ilerlerken aklımda Michael Schumacher var. Markayla, performansla öyle bütünleşmiş ki ismi, arkamdan tuğlalar düşürerek geçtiğime emin olduğum tünelden çıkıp sola doğru viraja kıvrılırken bastıran sağanağa bakıp “Schumi yağmurda ne giderdi ama” cümlesi dökülüyor ağzımdan. Hakikaten ne giderdi ama yağmurda Alman pilot… Rain King derlerdi ona yağmur yağan yarışlardaki gözüpek sürüşlerinden ötürü… Neyse, yoluma bakayım ben… Yol zaten bana bakıyor, etraftaki bütün araçlar (artık içlerinden küfretmiyorlarsa) Ferrari’ye bakıyor gibi geliyor. Herkesin yol vermesinden anladım zannetmeyin sakın:) (Değeriz meğeriz, mazallah der gibi bir halleri var).
Zaten akışkan gövdesi aerodinamik parçalarla daha da rüzgar dostu yapılan 458 Italia’nın ön tamponlarında hava akımına uygun deforme olabilen kanatçıklar yer alıyor. Zaten duruşu bile roket gibi, zaten her an Formula 1’e katılmaya hazır gibi, rüzgarın içinden geçip gidiyor sanki. Sırtımda camın altında kırmızı üst kapaklı 4.5 litrelik direkt benzin enjeksiyonlu V8 makine duruyor. 9000 d/d’de 562 HP’lik motor müthiş ama kafa şişirici bir homurtuyla çalışıyor. Öyle her gün çekilecek eziyet değil bu. Yani işe gidiğ gelmek için düşünüyorsanız, unutun! Keyif yapmak için kullanılacak bir otomobil 458. Trafikte işi yok zaten, yollar ona tahsis edildiğinde gezilir ancak. V8 makinenin ürettiği 540 Nm torkun %80’i 3250 d/d’de alınabiliyormuş. Bu devir zaten otomobilin dansının başladığı seviye. Bu motorla kalktıktan sonra 100 km/s’ye ulaşmak 3.1 saniye sürüyor. Hadi beraber sayalım toruduğumuz yerde, sakince sayın, “sıfırbir, sıfıriki, sıfırüç”, hop 100! Devam edin, 11’e kadar, hop, siz sayarken 10.4’te 200 km/s oldu bile! Daha da 400 metreyi yeni geçmiştik! Ne acayip değil mi? Ve korkutucu olan, süratin 340’a kadar çıkabilmesi değil, 340’a çıkış süresi! 20 saniyeyi bulmuyormuş! Ben denemedim, öyle bir yol da yoktu, uygun hava koşulları da. Nefes almadan hızlanıyor sanki. Ha bir de duruşu var, onu da söylemeliyim; 100-0: 26 metre! Karbon seramik fren diskleri ve balatalarla öyle bir kucaklanıyor ki, sanki gezegeni yavaşlatıyor, alüminyum şasinin üzerindeki tahrik edici gövde olanca haşmetiyle duruyor. Ne tükettiğini mi merak ediyorsunuz? Şehir içinde 100 km’de 25-30 litre jet yakıtı!..
458 Italia, Ferrari’nin manuel şanzıman opsiyonu sunmadığı dördüncü modeliydi. Enzo, Challenge Stradale ve 430 Scuderia’da da sadece otomatik şanzıman yer alıyordu. Sadece direksiyon arkasındaki paddleshiftlerle manuel kullanım imkanı sunan çift kavramalı 7 vitesli Getrag marka şanzımanın “çalışma yönünü” geleneksel vites konsolundaki düğmelerle seçiyorum. Bu paddleshift kolları bir yerden gözüm ısırıyor, üzerinden on yıl geçtikten sonra Alfa Romeo Giulia ve Stelvio’da da mı kullanılmışlar yoksa? Otomobilde vites değişimlerinin 50 milisaniyeden çabuk olduğundan bahsediliyor. Öylesine hızlı ki insan değişip değişmediğini bile fark edemiyor!
Orada bir de Launch Control düğmesi var ama onunla ışınlanmayı deneyecek yolum yoktu ne yazık ki… Görünürde bir devir saati var, ama asıl show sürücüye daha da yakına taşınmış. Direksiyon simidinin üst bölümünde redline’a ulaştığınızda, 9000-10.000 aralığında kırmızı LED’ler yanıp sönüyor! Devir saatinin etrafındaysa TFT ekranlarda derin menüler yer alıyor.
Zaten o direksiyon simidi uzay mekiği kontrol odası gibi. Kırmızı motor çalıştırma düğmesi tabii ki başrolde. Sinyal ve silecek düğmelerinin yanı sıra amortisör ayarlarını seçebileceğiniz bir düğme ve sürüş karakterinin baş seçicisi tabii ki Manettino seçicisi. İlk kez 2004’te F430’da kullanılan küçük seçici bu otomobilin de sürüş karakterini belirliyor. Bu seçici ile süspansiyon ayarları, vites değişim hızı, çekiş tercihleri gibi özellikler, normal sürüşten yarış moduna kadar ayarlanabiliyor. Zaten Formula 1 tipi tutunma kontrol ünitesi F1-Trac ve elektronik diferansiyel kilidi E-Diff3, her koşulda pilotun yanında. Bir şekilde güvende hissettiriyorlar Demokles’in kılıcı her an kafanızın üzerinde sallanıyor olsa da. E tabii tedirgin edici, alışılmadık güç, gök gürültüsü gibi bir ses, müthiş bir çekiş ve sanki ensenize üfleyen motor… Her an teyakkuzda otomobil kullanıyor insan. Hele bir de yerler ıslak olunca… Schumacher değiliz ki. Gaza ürke ürke basıyorum tabii. Ama direksiyonun sertlik dozunu mu anlatayım, tutunma kararlılığını mı, yoksa 8 silindirin yarattığı o müthiş itme gücünü mü? Kelimelerim yetmeyebilir.
Şimdiye kadar çok hızlı ve çok güçlü birçok otomobil kullanmıştım da hiçbirisi bu kadar başyapıt nitelemesini hak etmemişti. Bundan ilerisi ne olabilir, hayal bile edemiyorum.
+ Varlığı
– Nazarlara yakın olması (!)
Yakıt tipi: Benzin
Motor hacmi (cc): 4499
Motor gücü (HP/d/d): 570@9000
Maksimum tork (Nm/d/d): 540@6000
Vites kutusu: 7 ileri sıralı otomatik
Maksimum hız (km/s): 325
0-100 km/s hızlanma (sn): 3.1
Tüketim (ortalama) (lt/100 km): 11.8
Ağırlık (kg): 1380
U/G/Y (mm): 4527/1937/1213
Aks mesafesi (mm): 2650
Bagaj hacmi (lt): 341/448