Ford Focus 1.6i EcoBoost
Focus ilk tanıtıldığı 1998 yılından itibaren çok beğendiğim bir otomobil oldu. Özellikle ilk jenerasyon, 2.0 litrelik versiyonuyla bile hiç ateşli olamadı ama mükemmel yol tutuş özellikleri, ayırt edici New Edges tasarım çizgisi, süspansiyon karakteri beni çok etkilemişti. Sonraki iki kuşağı takip eden bu en yenisi 2010’da çıktığında artık en olgun zamanına erişmiş oldu Focus. Ama sürekli üzerine koyarak ilerledi. Satış başarısı bir yandan WRC başarıları bir yandan başarıya fokuslandı yıllar yılı! İtiraf etmem gerekirse geçen ilkbaharda ilk kez Bodrum’da yapılan lansmanında kullandığımda yadırgadığım birçok özelliği olmuştu. Büyütümüş Fiesta formatından kabullenmesi zor liftback benzeri sedan gövde formuna, çook düğmeli kokpite eleştirebileceğim birçok özelliği olmuştu. Bunların halen arkasında durabilirim ama bu versiyonu kullandığımda Focus artık bende başka bir yere taşındı! Test sürüşü için aldığım versiyon 1.6i EcoBoost. Teknik verilerinde 180 HP geçiyor! Bagaj kapağını da dahil edersek (!) 5 kapılı, geleneksel bir hatchback, öyle liftback uzantıları yok! Focus fikrinin ilk ortaya çıktığı zamanki gibi kompakt boyutlarda geniş, fonksiyonel, kullanışlı bir aile otomobili! Ama kullanmaya başladığım zaman söz ettiğim kalıpları hayli aşmış bir versiyon olduğunu görüyorum.
Ne zengin donanım özelliklerinden ne kabinin ferahlığından ne kokpitteki -bende- sıkıntı yaratmaya aday düğme bolluğundan ne de sağladığı özelliklere göre kolay ulaşılabilir fiyatından söz etmek istemiyorum başta. Bu otomobilin öncelikle performansını konuşmak gerek! Kendi adıma beni en çok etkileyen yanı bu oldu!
Şehir trafiğinde geçirdiğim her kilometrenin ziyan olduğunu düşündüm bu Focus ile. Bunun önünü sarı sarı taksiler kesmemeli, trafik sıkışıklığı, trafik ışıkları olmamalı, gitmesi lazım… Zaten trafikte önüne bir şey atladığında siz durmasanız bile kendisi duruyor! Tamam biraz akıllı bir otomobil de onun durup durmayacağını beklemek hayli tedirgin edici oluyor… Ama kesin olarak duruyor! Biraz değil, bir hayli akıllı! Dışardan hiç belli etmediği bir iştah var onda! Tabii tampon modifikasyonlarına aldanmayanlardansanız! Şehrin dur kalklı trafiğinde sevmeye sevmeye deniyorum, Start Stop sistemi, müzik düzeni, kliması, kornası, hepsi güzel, çalışıyor, sıkıntı yok! Sabrediyorum. Aklım başka yerde! Hele bir karanlık bastırsın, yollardan el ayak çekilsin, Focus ile birlikte nefes alıp verelim!
Saatim gece 11’i gösterdiğinde Focus 1.6i EcoBoost ile Maslak’tan TEM’e kıvrılıp Edirne talebasını takip ederek şeritleri yutmaya başlıyorum! Güçlü otomobil görmemişlikten değil, ST’yi de kullanmadığımı düşünürsek Focus’un gücü biraz arttığında neyi nasıl yaptığını merak ettiğimden onunla hız yapma isteğim! Sakin kullandığınız zaman gücünü pek belli etmeyen diri bir otomobil, bu kesin. Hiç de fena olmayan 240 Nm’lik bir torku var ki, neredeyse tekerlekler dönmeye başladığında alınabiliyor! Ama sağ ayağınızla uyguladığınız basıncı artırdığınız zaman otomobil karakter değiştiriyor. Gece saatleri bile olsa TEM’de trafik Avrupa yönüne doğru ancak Bahçeşehir çıkışından sonra rahatlıyor. Kumburgaz, Selimpaşa ve Silivri çıkışlarına doğru zaten iyice seyrelmiş kamyon trafiği giderek eriyor gidiyor. Auto Show dergisinde görev yaparken haftada en az iki kez kat ettiğim güzergahlar… 2000’e yakın otomobille aynı parkuru kat edince inişlerinde çıkışlarında virajlarında robot oluyor insan. Gidişimi sakin tutuyorum, yolda on kez karar değiştiriyorum, ‘Edirne uzak mı olur?’, ‘sabah da erken kalkacağım’, ‘Tekirdağ iyidir’, ‘zaten yeterince uzun bir mesafe’, ‘bakalım bir ilerleyelim de’… derken Tekirdağ’da karar kılıyorum. Gidişi biraz sakin geçmek istiyorum, otomobille iyice bir tanışalım, kaynaşalım, sıkıntı olmasın. 130 km/s civarı hızlarda ilerlerken bir yandan kokpit üzerindeki kumandaları gözüme kestiriyorum, aradığımda her şeyi anında bulabileyim diye. Düğmeler cömertçe kullanılmış… Ama genelde ergonomik bir kokpit. Ancak orta konsoldaki düğme bolluğu bence rahatsız edici. Daha önce Fiesta ve C-Max’ta da benzer gözlemim olmuştu, belli ki kokpit üzerinde tasarım olarak varlar, asıl direksiyon üzerindeki kumandalara yöneltiyor… Ama direksiyon üzerindeki müzik sistemi ve hız sabitleme sitemi kumandaları da girintili çıkıntılı yapılarından dolayı çok pratik değil, daha iyi tasarlanmış en az 300 örneğini kullanmıştım! İhtiyarladığımda pek kullanmak istemeyeceğim tipte bir tasarım hakim. Koltuklar rahat, oturma pozisyonu iyi ayarlanmış. Seyrettiğim hızda rüzgar sesi duyulmuyor, yalıtım gayet titiz uygulanmış.
Otomobilin viraj tandanslarına gelince, öncelikle EHPAS elektrik destekli hidrolik direksiyon gibi sürüş gurmelerinin pek hazzetmediği, keskinliğin naturelliğini zayıflatan sürekli el altında bir unsur var, kaçarı yok! Ama şunu da hatırlatmalıyım ki kendime, bu bir yarış otomobil değil, abartmayayım, sadece hızlı bir aile otomobili! O nedenle fazla mırın kırın etmenin manası yok. Genel stalibite özellikleri hiç de fena değil, yüksek güce rağmen önden rahatsız edici kaymalar gözlemedim, arkası da yola sıkı sıkı tutunmaya eğilimli. Takıldığım bir şey yok.
Tekirdağ dediğiniz, Silivri’den iki çıkış sonra, tempolu gittiğinizde bir anda geliyorsunuz zaten. Çok hızlı gitmediğim halde beklediğimden de çabuk varıyorum. Hiç hızımı artırmadım değil, Hadımköy sapağını geçtikten sonra Çatalca’ya doğru ilerlerken ilk yoklamamı yaptım. Sağda Bahşayış köyü, solda Büyükçekmece gölü, hafif sola dönen viyadüğün üzerinde 200’ü bir gördüm. İstek, tepki, tandans çok yerli yerinde. İkimiz de gazımızı aldık artık dönüşte ne olur bilemem! Tekirdağ’a çok yaklaşmışken döndüm, çünkü otoyoldan çıkmıştım ve yavaş kullanmak istemiyordum, aradığım Focus’un ne kadar hızlı olabileceğiydi. Şüphelerim vardı zira, güç hacimle gelir, turboyla beslesen de 1.6 litrelik motor beni ne kadar etkileyecekti? Zaten şehir trafiğinde etkileyici gelen torkun 5000 d/d düzeyinde bittiğinde durum nasıl olacaktı? Maksimum tork üretimi bittiğinde 5700 d/d’de alınan maksimum güç beni ne kadar tatmin edecekti?
İçinden ‘abartılacak bir yanı yok’ diyenlere belirteyim ki otomobilin ara hızlanmaları bana sesiyle, ivmelenmesiyle ralli otomobili kullanıyormuşum hissi verdi. Hani Colin McRae ya da Marcus Grönholm gibisinden… Şurası güzel ki, kalkışlarda torque steering larak adlandırdığımız ön akslara yüksek gücün binmesiyle yaşanan sağa sola çekişler yaşanmıyor, bu da belki torkun aşırı yüksek olmayışından! En azından direksiyona ya da otomobilin stabilitesine yansıyan bir sıkıntı yok. Focus nefis hızlanıyor, bomboş yol, istediğim gibi deniyorum saat 1’i geçiyorken… Teknik verilerde 7.9 saniye olarak geçiyor ama sanki daha çabuk oluyor 0-100 km/s hızlanma. 3. vitesi 6400 d/d’yı bitirdiğimde hızım 150 km/s. Soluk almadan hızlanmaya devam ediyor Focus, ben ne kadar hızlı olabilirsem o da hızlanmasını sürdürüyor istekle. Şüphedeyim, 1.6 mıydı 2.0 litre miydi bu motor diye.. Haksız değilim, ilk 2.0 litrelik Focus sadece 130 HP’yi büyük nazla veriyordu! Değerlerden değil, verdiği histen dolayı! 4. viteste 180 km/s hıza ulaşınca devir saatine baktığımda 5500 d/d’de olduğumu görüyorum, ‘e daha yolum varmış’ deyip basıyorum. Devir kesiciye temas ettiğimde hızım 200 km/s! Gözlüyorum, otomobil gayet stabil ama ‘süspansiyon biraz daha sert olsa ne harika olurmuş’ diyorum yine de. Zaten o da olsa BMW süspansiyonu ayarına gelecek! Yoldaki bazı dalgalanmalardan kaynaklanan küçük salınımlardan hoşlanmıyorum, bu düşüncenin sebebi bu. İlginç olan, otomobil 200 km/s hızda halen iştahını yitirmiyor, 5. vitese geçiyorum ve gaza yükleniyorum yine. Bu sefer 5500 d/d’ye ulaştığımda hız göstergesine kayıyor gözüm, 220 km/s’yi gösteriyor. Kesmeden devam ediyorum, 230 km/s’de artık nefesi de tükeniyor, Kumburgaz-Çatalca arasındaki o sevdiğim düzlük de… Sonrasi sol sert ve iniş! Gerçi otomobilin maksimum hızı 222 km/s olarak veriliyor ama gösterge hatasıyla da sevdim ben bu otomobilin performansını! Gece yarısı bile olsa İstanbul’a yaklaştıkça otoyol kalabalıklaşıyor gitgide. Bu şehir her saat kalabalık… Altıncı vites ne oldu diye merak edenlere, onu gidiş yolunca sessizliği test etmek için denemiştim, dönüştü deneyecek bir şeyi kalmamıştı 6’nın…
Yola çıkarken resetlediğim yol bilgisayarında yaklaşık 300 km süresince yakıt tüketim ortalaması, o kadar “azıp kudurmaya” rağmen 6.5 litre olarak gerçekleşti. Gözlerime inanamadım, ama dedikleri kadar ekonomik olduğunu gözlerimle gördüm! Şehir içinde tükettiği de buna yakın değerlerdi. Sakin kullanabilen çıkarsa bu otomobil bu dirilikle 100 km’de maksimum 5.5 litre tüketir. Turbo beslemeli, direkt enjeksiyonlu 180 HP’lik benzinli bir otomobilden söz ediyorum! Ha yere göğe sığdıramadığım fiyatına gelince, sadece en zengin ekipmanı ifade eden Titanium donanım paketiyle satılan 1.6i EcoBoost hatchback 55.590 liraya alınabiliyor. Oldukça mantıklı bir fiyata hem 5 kapılı şık ve konforlu bir hatchback hem de agresif bir GTI satın almış oluyorsunuz. Artık nasıl kullanacağınız size kalmış!..