Reklam

Hibrit olayının iç yüzü

 Hibrit olayının iç yüzü

Dönem dönem otomotiv endüstrisinin global yönlendirmelerine şahit olduk. Şimdilerde de bir hibrittir gidiyor. Hibrit ne kadar gerçekçi bir çözüm, inceleyelim mi?

Geçtiğimiz sayılarda hibrit araçlardan bahsetmeye başlamıştık, ancak aniden Renault FCA görüşmeleri başlayıp yine aniden anlaşmazlıkla sonuçlanınca o konuya bakıp, konunun gözükmeyen yerlerine bir göz atmıştık.

İki ay önce kaldığımız yerden devam edelim ve otomobil dünyasını uzun süre meşgul edecek, üzerinde konuşturacak hibrit otomobiller konusuna dönelim.

Hibrit araçların keşfedilmesinde, geliştirilmesinde en önemli konu, çevre ya da ekoloji gibi gözükse de asıl önemli konu, araç üreticilerin bugün için geçen ay anlattığımız CAFE gerekliliklerini yerine getirme ve cezadan kaçınmak, yarın için de tamamen elektrikli otomobillere geçiş için basamak olarak kullanmak istemeleridir.

Avrupa’da birçok ülke daha bugünden 2025- 2030 senesinden sonra ülkelerinde içten yanmalı motorlu otomobiller kullanılmasını yasaklamak için çalışmalar yapıyorlar. Yasaklamayan ülkelerde de EU8 normları o kadar zorlayıcı olacak ki, içten yanmalı araç üretip onun egzoz gazı değerlerini normlara uygun hale getirmek, elektrikli araç yapmaktan daha pahalı olacak.

Aşağıda yazacaklarımı bu gözle okursanız daha açıklayıcı olabilir.

ÖNCE ŞU TESBİTİ yapalım, Avrupalı “B” sınıfında araç sahiplerinin %87 si aracını günde 60 Km ve altında ve bunun da %75’ni şehir içinden kullanıyor.

Normlara uymakta en önemli konu, sürüş sırasında benzin motorlu araçların kalkış, yoğun trafik gibi koşullarda harcadığı yüksek yakıt tüketiminin önüne geçmektedir. Bu gibi durumlarda hibrit araçlardaki elektrik motorunu devreye sokmakta ve böylelikle araca yakıt tüketiminde büyük avantaj sağlamaktadır.

Öncelikle gelin araç taşıt araçlarının elektriklendirilmelerine (elektrifikasyon) bir göz atalım.Elektrik motorları, ilk kalkış sırasında doğrudan tekerleklere bağlı olabildikleri için, ilk kalkış sırasında bir kavrama mekanizmasına yani debriyaja gerek duymazlar. Hal böyle olunca çok büyük dizel lokomotiflerde bile önce elektrik üretilir sonra da elektrikli motor döndürülür. Bütün metrolar, hafif raylı sistemler, hep elektrik motorludur.

Yani biz elektrik motorunu, uzun süredir taşıtlarda zaten kullanıyoruz. Ancak bugüne kadar bu sözünü ettiğim araçlarda elektrik tüketim değerlerini ya da verimliliği dikkate alan hiç kimse yoktu. Araç kilometrede ne kadar elektrik tüketiliyor, çok da dikkate alınan bir değer değildi, Elektrik barajda üretilir, hatlarla taşınır ve araçlarda tüketilirdi.

Ancak hibrit otomobillerde iş öyle değil. Tüketeceğin, elektriği kendin üretmek zorundasın. Hem elektrik üretiminde hem de tüketiminde kayıplar, verimsiz motorlar, kablolardaki kayıplar çok önemli.

Fakat menzil konusu hibrit ve tam elektrikli arabaların satın alma sırasında müşterilerin en çok baktıkları özellik. Müşteri hemen soruyor, “bu arabanın menzili ne kadar?” Hal böyle olunca hibrit ve elektrikli otomobillerde kullanılan elektrik motoru verimlilik ve enerji kayıplarını önlemek için adeta yeniden yaratıldı. Ve tabii ki çok pahalı oldu. Firmalar icat üstüne icatlar yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar. Ve doğal olarak da diğer firmalar geliştirdikleri o teknolojiyi kullanamasınlar diye patent üstüne patent alıyorlar. Patent konusunda Toyota başı çekiyor. Ardından Almanlar ve Nissan Renault geliyor. Birisi FCA mı dedi :))))

Her firma kendi geliştirdiği teknolojisini kullanıyor. O yüzden de piyasada birçok değişik teknoloji kullanan hibrit otomobil var. Bazılarında birden çok elektrik motoru var (Toyota Prius), bazıları termik motoru sadece elektrik üretmek için kullanıyor tüm hareketi elektrik motoruyla sağlıyor. (BMW i3) Bazı firmalar elektrikli motorları sadece arka dingile koyuyor bu şekilde aracı arazi aracı gibi 4×4 seklinde de kullanabiliyorsunuz (PSA HYbrid4) kimisi elektrik motorunu termik motorun yanında kullanıyor (paralel kullanım) bazı üreticiler ise elektrik ve termik motorunu arka arkaya bağlıyor (Seri kullanım).

Peki bütün bunların sonunda yakıt sarfiyatında bir düşme oluyor mu? Yukarıda anlattığımız aracını dur kal olan yoğun trafik şartlarında kullanan ortalama birisi için cevap “Evet” tüketimde %10 ile %20 seviyesinde bir azalma görülebilir. Kesinlik ifade etmeyen “görülebilir” kelimesinin altını çiziyorum. Çünkü tüketim tamamen kullanıcının sürüş tarzına bağli olduğu için kişiden kişiye değişebilir.

Soruyu yeniden soruyorum, bütün bunların sonunda yakıt sarfiyatında bir düşme oluyor mu? Evet “test koşullarında” oluyor.

Peki işim gereği şehirler arası yol yapan birisiysem hibrit araç satın alır mıyım?

Almam, çünkü hemen hemen hiç sarfiyatım azalmaz. (Çok az olabilir ama o da eser miktarda) Almam, çünkü hibrit araç almak için verdiğim ek parayı amorti edemem.

Peki ben taksiciysem hibrit araç satın alır mıyım?

Alırım, çünkü İstanbul trafiğinde yakıt tüketimim düşebilir, Alırım çünkü New York’ta birçok taksici Toyota Prius kullanıyor. (Acaba bir bildikleri mi var, yoksa vergi avantajı mı var bilmiyorum). Almam çünkü senede yapacağım binlerce kilometreye, aracımın bataryası dayanabilecek mi bilmiyorum.

O zaman kim satın alacak bu hibrit araçları?

Daha önce de belirttiğimiz gibi yakında dizel otomobiller o kadar pahalanacak ki, kullanıcıların dizel almaya, paraları yetmeyecek, alamayacaklar. Ayrıca yakında özellikle de “B” sınıfı arabalarda dizel motorlu araç kalmayacak.

Kim satın alacak?

Bence “Az yakan araba alayım, satarken de pahalıya satarım” diyen bugünkü dizel araçları satın alan kullanıcılar, pahalı olduğu için alamadığı dizel araç yerine, gidip hibrit otomobil alacak. Bu arada, ben en ileri teknoloji araç kullanmak istiyorum diyen müşteriler var onları da unutmamak lazım.

Kıssadan hisse, elinizdeki dizel, özellikle de otomatik dizel araçlara iyi bakın onlardan yakında bulamayabilirsiniz