Kia cee’d 1.6 CRDi

 Kia cee’d 1.6 CRDi


Hyundai Group’un prestij markası, grubun premium temsilcisi Kia, Avrupa kartını özellikle en çok otomobil satılan B ve C segmentlerinde oynamak istiyor. Miniklerin arasında kendisine Picanto ve kompakt hatchbacklerde de cee’d ile yer bulmaya çalışan marka, gücünü Gorgeous Peter Schreyer’dan alan Avrupalı tasarım çizgisi, Avrupalı kullanıcıların beklentilerine yönelik özellikleri ve nihayetinde Slovakya’da da olsa Avrupa toprağındaki üretimiyle Uzakdoğu önyargılarını aşmaya çalışıyor. Ortaya çıkansa, ilk nesil cee’d’in silik ve sıkıcı çizgilerine tepeden bakan güzellik ve dikkat çekicilikteki yeni jenerasyon. Bir aile otomobili için fazlasıyla agresif ve sportif görünen “kaplan burunlu” cee’d, sıradışı çizgileriyle gözümde Lancia Delta’nın avangart pozisyonuna yerleşti. İlkbaharda yapılan Cenevre Otomobil Fuarı’nda tanıtıldığında iddialı tasarımıyla çok konuşulan otomobil, Red Dot tasarım ödülünün de en önemli adaylarından biri durumunda. Zira markanın bu çizgisiyle 2009’da Soul ile başlayıp, 2010’da Venga, 2011’de de Optima ve Sportage’a bu ödülü getiren unsurlardan eksiği yok fazlası var.
2007 yılında piyasaya sürülen ilk jenerasyon cee’d, Kia için bir dönüm noktası olmuştu. Avrupa’da tasarlanan, geliştirilen ve üretilen cee’d, Kia’nın özellikle Avrupa pazarlarında yer edinmiş global markalara karşı ciddi bir rakip olduğunu kanıtlayan ilk model olarak tarihe geçti. Kia Motors Avrupa, COO’su Paul Philpott “Piyasaya çıkışından bu yana, cee’d ailesi Batı Avrupa’da 430.000’den fazla satış adedine ulaştı” derken, bu jenerasyonun başarısı için güçlü bir alt yapının hazırlandığını müjdeliyor gibiydi. İşte bu otomobil o müjdeye olumlu yanıt verebilecek bir otomobil.


Mutlaka müşterilerin nabzı tutulmuştur ve Kia’nın Avrupalı otomobil üretme egosunu tatmini sağlanmıştır ama bir gerçek var ki ortaya yüksek kaliteli bir otomobil çıkartılmış. Baktığınız her detayında bunu hissedebilmek güzel. Hyundai i30 ile gen kardeşi olan cee’d, apostrof ile zorlaştırılmış katastrofik ismine karşın, öncelikle alımlı tasarımı ve kullanıcıya sağladığı avantajlarla beğeni toplayacak, kesin. 51.600 TL’lik fiyatı, i30’la paralel seyirde ama Peugeot, Renault ve Ford gibi “has Avrupalı” rakiplere karşı avantajlı görünüyor.
Otomobilin tasarımında efsanevi Audi TT ile kendisini aşan Schreyer’in imzası olduğunu söylemiştik. Alman tasarımcı VW Grubu’nda kazandığı apoletlerle ulaştığı Kia’da büyük meyveleri topluyor, her bir tasarımı ödüle boğuluyor. Uzakdoğulu markaların tümünü en önemli sıkıntısı olan marka karakterini oturtmaya çalışan Schreyer’in attığı adımlar fark edilmeyecek gibi değil. Gerçi otomobilin gövde yapısındaki özgünlük kabinde devam etmiyor ama yine de başka bir kalite standardında. Keskin bakışlar, dinamik çizgilere kromajlı çıtalarla desteklenirken kabinde canlılık koltuk döşemelerine bırakılmış! Simsiyah kokpitteki en hareketli kısım ise üzerinde ondört ayrı kumanda taşıyan direksiyonda. Bunlara alışmak biraz zaman alabiliyor. Neyse ki direksiyonun en önemli özelliği bu değil! Hyundai i30’da da gördüğümüz gibi sertliği sürücünün tercihleri ve kullanım stili paralelinde tek düğmeyle ayarlanabilen direksiyon, yumuşaklığı ya da keskinliğiyle artı puanları topluyor. Ayna kumandalarını ilk kez kokpit üzerinde görüyorum ama olumlu ya da olumsuz bir fikir vermedi, bir yer değişikliğinden öte fonksiyonu olduğunu düşünmüyorum. Hyundai Accent ekolünden bugünlere uzanan sinyal/silecek kolları ise Güney Koreli neredeyse bütün otomobillerin vazgeçilmezi! Benzer bir durum ’90’lı yıllar boyunca Japon otomotiv endüstrisinde yaşanmıştı, hemen hemen bütün markalar aynı kolları kullanırdı ama neyse ki günümüzde özgünleşilmiş durumda! Tabii sorunsuz tasarımların ömrü hayli uzun oluyor!


Kia c’eed’in kabin içi mesafeleri sınıf standartları içinde olduça başarılı. İlk cee’d’den milimetrik ölçüde olmakla birlikte 50 mm daha uzun ve 10 mm daha alçak olan yeni cee’d, sahip olduğu 2650 mm’lik ölçüyle C segmentinin en uzun aks mesafeli araçlarından biri durumuna getirilmiş. Bunun bir sonucu olarak ön koltukta oturanlar, 12 mm daha fazla baş mesafesine, 21 mm daha fazla ayak mesafesine, arkada oturanlar ise 5 mm daha fazla omuz mesafesine sahip olmuş. Bagaj kapasitesi ise 40 litrelik artışla 380 litreye çıkarılmış.Sportif denebilecek bir döşemeyle kaplı olan koltuklardaki en önemli özellik, elektrikli bel desteği oldu. Ya bu koltukların desteği var diye sırtlığı derin tasarlanmıştı ya da diğerlerinde mecburiyet diye sesimizi çıkartmıyorduk! Zira “bel desteği olmadan nasıl rahat ediyormuşuz” diye söylendim birkaç kez! Buna ek olarak yükseklik ayarı da ideal sürüş pozisyonunu bulurken kolaylık sağlıyor. Arka koltuklar için de geniş diz boşluğu sunulmuş, gerçi zemin düz değil ama ortadaki şaft tünelinin (adı bu, yoksa elbette ki önden çekişli otomobilde şaft tüneli yok!) minimum düzeyde tutulmuş olması, arkadaki üçüncü yolcuya daha fazla rahatlık sağlanmış.


Otomobilin hareketini sağlayan değişken geometrili CRDI motor Hyundai teknolojisine sahip. 1582 cc’lik silindir hacmine sahip dizel motor, 4000 d/d’da 128 HP güçü üretirken, 1900-2750 d/d aralığında maksimum 260 Nm tork sunabiliyor. Bu yüksek tork çıkışı, cee’d’e hem güçlü akılıcık hem de kolay hareketlenebildiği için düşük yakıt tüketimi sağlıyor. Motorun karma kullanımda ortalama yakıt tüketimi 100 km’de düz vitesli versiyonda 4.3 lt olarak açıklanıyorsa da İstanbul şehir trafiğinde bu değer klima kullanımıyla birlikte 6.2 litre civarında seyrediyor. Ama uzun yolculuklarda bu rakamın yakalanması hiç sürpriz olmaz.


Rölantide çalışırken ya da kalkış hızlarında geleneksel dizel tıkırtısı en net haliyle duyulan otomobil, hareketlendikten sonra makul düzeyde sessiz duruma geliyor. Yüksek torka bağlı olarak çekişin istekliliği, keyif verici hızlanmalar sağlayabiliyor. Otomobili maksimum tork devirleri içinde kullanarak en yüksek vitesle ilerlemek hem performans hem de yakıt tüketimi açısından tatminkar sonuçlar doğuruyor. Seri kullanımda genelde stabil görüntü çizse de virajlardaki gaz yüklemelerinde otomobilin yüksek torkun etkisiyle önden virajın dışına doğru akmaya başladığı gözleniyor. Belki süspansiyon biraz daha sert olsa bu sorun giderilebilir ama zaten bu otomobili performans amaçlı kullanacak sürücü sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecektir. Performans meraklılarını tatmin edecek ruh cee’d’de yok…


Gelişmiş güvenlik özellikleri
Kia, güvenliği en büyük öncelik haline getirmeyi sürdürüyor. Yeni cee’d, sürücü ve yolcular ve hatta yayalar için maksimum güvenlik sağlamak için aktif ve pasif ileri düzey güvenlik teknolojileri ile donatılmış. Otomobilde standart olarak sunulan aktif güvenlik özellikleri arasında ESP (Elektronik stabilite programı), VSM (ESP’li araç denge yönetim sistemi), EBD destekli ABS fren sistemi, BAS (acil durum fren destek sistemi), HAC (yokuşta kalkış destek sistemi), TCS (patinaj engelleme sistemi) ve ani durmalarda fren ışıklarını aydınlatan ESS (Acil fren sistemi) gibi özellikler bulunuyor. Bunun yanı sıra cee’d, standart olarak sürücü, yolcu, yan ve perde olmak üzere toplam 6 adet hava yastığı ile donatılmış. Pasif güvenlik bakımından kaporta, ultra-yüksek dayanımlı çeliğin yüksek oranda kullanılmasıyla (%57) üretilmiş ve darbe direncini artırmak için çeşitli iyileştirmeler yapılmış. Yan darbelere karşı koruma, daha kalın kapı kirişlerine ek olarak, ultra-yüksek dayanımlı çelikten yapılan B-direkleri ve yan marşpiyeller sayesinde %50 artırılmış.


Yeni Kia cee’d kullanıcılar için belli avantajlar sağlayan, titizlikle, özenle geliştirilmiş bir otomobil. Markanın imajını oturtabilmek için Avrupa ve Amerika çapında yaptığı yatırımlar ve sponsorluklar da fark edilmeyecek gibi değil. Türkiye’de de bu konuda yapılacak güçlü yatırımlarla daha da pozitif sonuçlar alınmaması için bir neden yok. Zira birbiri ardına üretilen kaliteli modeller bunu fazlasıyla hak ediyor.

Şu Avrupalı kullanıcı beklentilerine gelince… Öncelikle Avrupalı otomobillerin kaçta kaçının bu beklentileri yerine getirip getirmediğini incelemeli… Mümkün olduğunca az arıza yapan, kullanıcı odaklı, kapıları tok kapanan, kalite hissi yüksek, servis ve parça sıkıntısı olmayan, uygun fiyatlı, düşük emisyon salımlı, güvenli, zengin donanımlı…. Bu istekler uzar gider… Kişisel bir düşünce olarak Avrupalı üreticiler bu beklentileri ne oranda karşılayabiliyor ki günah keçisi olarak Uzakdoğulu markalar seçiliyor, tam anlayamıyorum. Zamanında Toyota da Corolla için böylesi bir yolu denemiş ama -müthiş ralli zaferlerine rağmen!- çok da istenilen satış başarıları elde edememişti… Bu zor beğenir Avrupalıların “gözüne girme” yatırımları çok abartılmadığı sürece sıkıntı yok, ne tuhaf ki milliyetçilik endüstride de kendini gösterir halde, büyük yatırımlar büyük zararlara da dönüşebiliyor… Muhafazakar Avrupa, malesef Amerika pazarı gibi değil…