Yeni 208

Lokal kaygılar önemli

 Lokal kaygılar önemli

Farklı coğrafyalara farklı otomobiller üretmek reddedilemez bir zorunluluk. Bu bilinçle yapılan ön araştırmaları biliyor musunuz?

Sanayide lastik tamiri için gittiğim iş yerinde “jant düzeltme” işlemi de yapılıyormuş. İlk defa başından sonuna kadar jant düzeltme işlemini takip ettim. Gözlerimle görmesem alüminyumun o kadar esnek olduğunu düşünemezdim. Jantı yamulan araç Türkiye’ye az sayıda ithal edilen bir modeldi. Jant tamir edilirken aracın sahibi, arabasının ne kadar süper, özel, kaliteli, ayrıcalıklı vs. olduğunu anlattı, biz de hayranlıkla (!!) dinledik. Ben kendimi tutamayıp, “Bu kadar iyi bir otomobilse jantınız neden yamuldu” diye sordum. Cevap “Türkiye’nin yolları, arabama uygun değil” oldu.

Bence yanlış bir cevaptı. Doğru cevap için delikanlının cümlesini tersten söylemek gerekli.  “Türkiye’nin yolları araca uygun değil” yerine doğru cevap “Araç Türkiye’nin yollarına uygun değil” olmalıydı.

Ne yani o süper, özel, kaliteli, ayrıcalıklı otomobilde Türkiye için değişiklik mi yapılmalı?

Cevabı sadece Türkiye için vermeyelim, genel bir bakış açısıyla verelim. Evet, bir ülkede satılan araçlar ülkenin şartlarına ve müşterilerin beklentilerine cevap verecek şekilde üretilmeli.

Ne yani her bir ülke için ayrı ayrı özel otomobiller mi üreteceğiz?

Cevap hem evet hem de hayır. Hayır, Türkiye için özel araba üretmeyeceğiz. Evet, Türkiye ve benzer ülkeleri gruplandırıp hepsindeki müşterilerin isteklerine cevap verecek araçlar üretmeliyiz.

Otomobil üreticileri araç satacakları ülkenin şartları ve kullanıcıların hassasiyetlerini ve ardında da o ülkede yürürlükte olan kanunlara uygun otomobiller üretip satarlar. Örneğin Almanya’da üretilen bir Jetta’yı ele alalım ve bu otomobili hem Türkiye’ye satabilmek için nerelere dokumamız, değiştirmemiz gerektiğine beraber bakalım.

Ülkemiz Almanya’ya nazaran çok daha tozlu bir ülke. Oradaki bir arabayı alıp burada satabilmek için bir “tozlu ülke kiti” geliştirmek gerekli. Yani bütün fitiller, kapı kilitleri, motor hava filtresi toz girişine karşı dayanıklı olmalı.

Ülkemizin yollarındaki çukurlar, tümsekler, hız kesiciler Almanya’ya göre çok farklı. Artık şehirler arası yollarda oldukça iyileşti. Ancak, özellikle belediye sınırlarında çok ciddi bozuk yollar, çukurlar tümsekler var. Bu yüzden bizim ülkemizde satılacak araçlarda ince yanaklı lastikler kullanılmamalı, mecburiyet varsa da o zaman güçlendirilmiş yanaklı lastikler kullanılmalı.

Yollardan devam edersek, mıcırlı asfaltlar Almanya’dan daha fazla. Otomobiller mıcırlı yollarda fazlasıyla taş atıyorlar, bu sebeple benzin ve fren borularının delinmemesi için aracın hem motor bölgesinin hem de önden arkaya giden borularının korunması için muhafazalarının olması gerekir.

Türk kullanıcılarının birçoğu gaza basınca giden otomobilden hoşlanıyor. Ancak yakıt tüketimi de çok önemli. Biliyorsunuz Almanya otoyollarında hız limiti yok. O yüzden son süratin bir Alman kullanıcısı için önemi gayet yüksek. Ancak Türkiye’de son sürat gidebilecek yollar hem sınırlı hem de yüksek cezalar var. Sonuç olarak, ülkemizde satılacak araç, şehir içinde çevik, atik olmalı ama yapabildiği son süratin Almanya kadar önemi yok.

Ülkemizde en çok otomobilin satıldığı İstanbul, İzmir ve Antalya gibi şehirler hem rutubetli hem de sıcak. Kış ayları ise bu illerimizde çok sert geçmiyor açıkçası. (Kışın sert geçtiği Ankara, Erzurum, Kayseri gibi illeri unutmadım).  Almanya’da ise tam tersi yaz ılıman kış ise çok soğuk geçiyor. Yani Türkiye’de satılacak otomobilde klima güçlü olmalı ancak standart bir ısıtma yeterli olabilir.

Aynı otomobili Hindistan’a da satarsak neleri değiştireceğiz peki? İlk ve en önemli konu aracın kornası. Hindistan araç sürücüleri saatte 100 kez korna çalabiliyorlar! Araca bu sıklıkta çalmaya dayanabilecek korna tasarlanmalı. Ayrıca kornaya basma kuvveti de çok az olmalı. Günümüzdeki Avrupa tasarımlı pek çok araçta kornaya basma kuvveti parmağınızı zorlayacak seviyede. Bu tasarımı Hindistan’a götürürseniz aracınızı satamazsınız. Bu kadar kesin. Küçük bir hatıra, Türk takımlarının Avrupa kupalarında başarılı oldukları dönemlerde yapılan kutlamalarda o kadar çok kornaya basılmıştı ki servislerde korna kalmamıştı.

Hindistan ve kornayla devam edelim. O bölgede yılın belli zamanlarında muson yağmurları sebebiyle yollardaki su seviyesi 30 hatta 35 santimetreye kadar yükselebiliyor. Kornayı ve tabii ki su girebilecek motor aksamlarını (hava girişi, vites kutusu havalandırması) su seviyesinin üstüne çıkartmalısınız. Yani bir “muson yağmur kiti” tasarlamalısınız.

Hindistan’da trafik o kadar karışık ki, araçların son vitese takılıp atılıp ilerleyebilmesi çok nadir bir olay. Araçlar genelde düşük devirde dur kalk şeklinde kullanılıyor. Debriyaja basma kuvveti ve baskı-balatanın dayanıklılığı çok önemli.

Hindistan’da 12 değişik lisan ve alfabe var. Bazı kullanıcılar İngilizceyi hiç anlamıyor. Radyonun ekranında sadece İngilizce karakterler koyup geçemezsiniz. Orada satacağınız araçların radyoları için dil menüsünün içine ülkeye özel diller koymanız gerekli.

Hindistan’da yollardaki engebeler, taşlar o kadar yüksek ki, sadece aracın altına koruyucular koymak yetmiyor. Yeni bir süspansiyon sistemi tasarlayıp otomobili yerden yükseltmeliyiz. Yeni amortisör yeni yay ve yeni yol tutma denemeleri yapmak gerekli.

Ancak, Hindistan’da ileri sürüş destek sistemlerini arayan bilen yok. Hatta şu anda otomobiller satılırken 2 hava yastığı bile var reklamıyla satılıyor. Ülke için şu anda hava yastığı olması bile çok önemli. Römork çekme diye bir konuyu düşünmeye gerek bile yok. O sistemlerle ilgili tüm tesisatı donanımı arabadan çıkartıp maliyet düşürebilirsiniz. Hatırlayanlar vardır, sadece Hindistan pazarı için tasarlanan bir otomobil çarpma testlerinde 0 (sıfır) yıldız aldı. Bu arada sizin Türkiye’de satın aldığınız otomobilin kaç yıldızı var biliyor musunuz?

Görüldüğü üzere bir ülkeye otomobil satarken kullanıcı ve ülke şartlarını tanımak, bilmek ve onlara göre doğru ürünü satabilmek çok önemli. İşte bu firmanın “bilgi birikimi” (knowhow). Emin olun üreticiler bu kriterleri Google aramasıyla bulmuyorlar. O ülkelere gidip araba deniyorlar, para harcıyorlar ve kendi bilgi bankalarını kuruyorlar.

Ülkemiz yerli otomobil tasarlamaya, üretmeye çalışıyor. Bu arada babayiğitlerin sayısının 5’ten 4’e düştüğü söyleniyor. Öyleyse grubun içindeki “gerçek” otomobilciyi kaybetmişiz demektir. Yerli otomobilimiz, üretilmeye başladığında başarılı olabilmesi için mutlaka ihraç edilmeli. Umarım ihraç edilecek ülkeler tespit edilmiş ve o ülkelerin yerel şartları müşteri hassasiyetlerine bakılarak üretilecek araçta ne gibi değişiklikler yapılacağı konusunda çalışmalar başlamıştır.