Reklam

Mercedes-Benz CLS350 CDI

 Mercedes-Benz CLS350 CDI

Benzin istasyonunda dükkana girip çıktığımda iki tane pompa görevlisini otomobilin önüne çömelmiş incelerken buluyorum. Biraz panikleyip “Hayırdır, bir şey mi oldu?” diye soruyorum. “Yok abi” diyor biri kafasını kaldırıp “Gerçek mi diye bakıyordum”… Gülüyoruz ama haklı. Sahiden o kadar gerçek dışı görünüyor ki… Bir ay kadar sıra beklediğim bu otomobil, iki gün gibi kısa bir süreliğine de olsa benimle beraber. Ne kadar gerçek ne kadar ütopik onu değerlendirmeye çalışacağım. CLS, coupe görünümlü dinamik sedanların öncüsü. Başta kavramakta zorlanmıştık belki ama ilki 2004 yılında yollara çıkan böyle bir konsepti en kötü ihtimalle 2000 yılında hayal eden anlayışla mücadele etmeye kalkışacak değilim. Peşine birçok otomobil takıldı o ilk CLS’in sonradan. Passat CC ile kendi standartlarında CLS’in izini sürerken, Porsche Panamera’yla formatı zorlarken iş geldi Aston Martin Rapide’e kadar dayandı dört kişilik “yarışçı” meselesinde…

Çocukluğumuzdan beri bildiğimiz karakteristik Mercedes-Benz burnunun temel iki unsuru radyatör ızgarası ve onun üzerinde ışıldayan yıldız artık sadece iki modelde yer alıyor. O da kaç gün daha bilinmez… E ve S Serileri dışındaki bütün Mercedes-Benz modelleri, yıldızı büyüterek burunlarında taşıyorlar. Onları da segmentlerinin ağır abileri olmalarına yormak gerek. CLS’te içinden LED’li gündüz farlarının geçtiği bi-xenon farlar ve yine LED’li sis farları, müthiş bir simetri ile yerleştirildikleri burunda gerçekliği sorgulanabilecek bir yüz ifadesi oluşturuyor. Farlara entegre LED’ler yandığında -sanki otomobilin kimliğini karanlıkta önde giden araçlara belli etmek istercesine!- C motifi şeklinde bir ışık yayıyor. Yapılan açıklamaya göre otomobilde 71 adet LED kullanılmış. LED dedikleri aslında çok komplike bi ünite değil, ışık yayan diod ama kullanım alanları o kadar genişledi ve yaydığı ışığın fonksiyonu da o kadar iyileşti ki, artık vazgeçilmesi zor bir ekipman durumunda. Otomobilin etrafında 4-5 tur atıyorum her detayda aynı görkemi görebiliyorum. Basen gibi şişkin arka çamurluklar, üzerindeki sinyaller sayesinde farlarla simetri yaratan yan aynalar, yine LED’li arka aydınlatma grupları… Coupe ruhunun en geleneksel unsurlarından biri saydığım çerçevesiz camlarını kapıyı açtığım zaman görüyor ve mutlu oluyorum. İçeride bir bando takımı eksik, o kadar dolu dolu bir kaptan köşkü ki… Kişisel olarak hiç hazzetmesem de mat kavak kaplı kokpit bile etkileyici görünüyor gözüme. Hele sofistikasyonun tavan yaptığı analog saate ne demeli? Kapı içlerinden kokpite her yer deri kaplı, terzi işi mükemmellikteki dikişlerle tutuyorlar birbirlerini. Gerek göstergeler gerekse havalandırma kumanda bilezikleri insana bir uzay aracını kullanacakmış hissi veren önemi yansıtıyorlar. Orta paneldeki diğer fonksiyon düğmeleri de öyle… Arkaya dönüp bakıyorum, sadece iki yolcu için yer var, “coupe ruhuna uygun arka koltuklar!” Anlayacağınız her şey tam anlamıyla “janti”!.. Mercedes-Benz geleneklerinde olduğu üzere özensiz olduğunu düşündürebilecek hiçbir şey yok, o kesin. O an aklımdan geçen şu oluyor, “Çocukluğumda sık sık duyduğum ‘müteahhit arabası’ yaftası yapıştırılan, galerici ağzıyla ‘manda kasa’ diye saçmalanan o efsanevi W116 Mercedes’leri bundan 30 yıl önce anlayamayanlara ne demeli, nasıl hata bulmuş olabilirler ki…” Bu markanın “Best or Nothing” mottosuna kayıtsız şartsız inanınca geçmişine de başka bir gözle bakıyor insan… Zaten yeterince şaşkın bir vaziyetteyim otomobil aldığımdan beri, tam ne hissetmem gerektiğini bilemiyorum. Şaşkınlığım şundan, hiç böylesi olmamıştı, 5 ay önce Stuttgart’taki Mercedes-Benz ‘karargahında’ şu an içinde oturduğum otomobilin 2016’da çıkacak yeni versiyonu ile dolaşmıştım! Ama bu da yeni, daha 6 ay önce tanıtılmış bir otomobil! Filmin sonunu biliyorum ama başını da görmek için içim içimi yiyor!

Sürücü koltuğuna yerleşip motoru şimdiye dek gördüğüm en etkileyici ‘Start/Stop’ düğmesine basarak çalıştırdığımda V6 turbo dizel motorun güç sesiyle irkiliyorum. İsminde 350 geçmesine aldırmayın motor 3.0 litre hacimli. Start ile birlikte kumanda panelindeki birçok gösterge de harekete geçiyor. Durmak manasız, bu ışıldayan yıldızın tadına varmak lazım. Önce kullanmakta olduğum sportif sarayın motor özelliklerinden biraz bahsetmeliyim. 265 HP’lik ortak yollu direkt enjeksiyonlu turbo dizel motor, kaputun altında gerçek bir güç merkezi olarak yer alıyor. O kadar güçlü ve torklu ki kullanırken farkında olamadığınız gibi benzinliymiş, dizelmiş çok umrunuzda da olmuyor. O motor orada dört kişilik coupeyi uçumak için var ve uçuruyor da. Motorun en önemli özelliği, şüphesiz kullanıma sunduğu olağanüstü yüksek tork. Yıllarca test pilotluğu yapmış biri olarak kullandığım en yüksek torklu araçlardan biri demem durumu açıklamaya yetebilir mi? Arka tekerlekleri 1600-2400 d/d arasında 620 Nm’lik döndürme momenti ile -ama pürüzsüzce!- çeviren motor, CLS’yi de sihirli halıya çeviriyor! Konfor, güvenlik, performans en üst düzeyde bu otomobilde bir araya toplanmış ve birlikte hizmet etmeleri emredilmiş. Otomobilin sürüş karakterini yönetebilmek için üç farklı mod seçilebiliyor. Normal, Sport ve Ekonomi modlarında vitesin değişim hızından gaz emirlerinin hızını birçok unsur kontrol edilebiliyor. Vites değişimleri deyince, CLS, 7 vitesli 7G-TRONIC vites kutusu sayesinde sürücüsüne vites değişimini unutturuyor, seçilen moda göre kendi işini kendi görüyor. Manuel olarak da direksiyon arkasındaki kollarla değiştirilebilen viteslerde değişim sarsıntısı gibi bir şeyi hissetmek Sport modu dışında oldukça zor.

CLS 350 ile yola çıktığımda öyle hissettiriyor ki, gaza basmaya gerek olmadan gidecekmiş gibi sanki… Mobilite otomobile o kadar iyi işlenmiş ki, 620 Nm’lik tork sayesinde CLS kendiliğinden akıp gidiyor gibi. Zaten 130 km/z hzda bile 2200 d/d civarında seyredebiliyor olmak, akıcılık sırasındaki sessizliği ve konforlu kabindeki huzuru tanımlamaya yetiyor. Olmak istediğiniz kadar sakin ya da olmak istediğiniz kadar agresif bir otomobil! Ama her koşulda otomobil için önemi değişmeyen bir pozisyon var, o da güvenlik! Aşırı tozlu ya da ıslak yüzeylerde yüksek torkun olağan sonucu olarak arkadan dans etmeye başlasa da bu eğilim anında ESP tarafından toparlanıyor ve bu koşullarda bile insanı risk altında hissettirmiyor. Hovercraft üzerinde ilerlercesine konforlu olan otomobil, hızını hiç ama hiç belli etmiyor. Bu kusursuzluk insana hata yapma lüksü de bırakmıyor. Zaten sürücünün hata yapmaması için olağanüstü önlemler dört yanınızı sarmış durumda. Bir aracı geçmeye ya da şerit değiştirmeye niyetlendiğinizde eğer kör noktada bir araç varsa dış aynaların alt köşesinde kırmızı bir ünlem yanıp sönerek sizi bu manevranızdan alıkoyuyor. Şerit takip asistanı ise, CLS ile sürüş izinizde beklenmedik sapmalar yatığınızda -milimetrik de olsa!- direksiyonda hissedeceğiniz iki ‘mekanik dokunuş” ile sizi dalgınlık modunuzdan çıkartıyor. Zaten CLS bu hataları çok fazla yapmanıza tahammül etmiyor ve tekrarladığınız zaman sürüş karakterinizi analiz eden ATTENTION ASSIST kapsamında gösterge tablosundan size bir fincan kahve ikram ediliyor! Hayır şaka değil, otomobil kullanım stilindeki hatalardan dolayı dikkatinizin dağıldığını ve sürüş konsantrasyonunuzun azaldığını saptayarak size “bir kahveyene dersin?” diyerek mola vermeye yönlendiriyor. Mekanik nesnenin içinde adeta bir başka ruh olması ürkütücü gelse de bunun beni düşünmek için var olması tarifsiz bir keyif veriyor! Onun adını teknolojik ruh koydum ben…

CLS’de beni en çok etkileyen teknolojilerden biri daha önce birkaç farklı markada daha kullanıp aynı keyfi aldığım aktif hız sabitleme sistemi DISTRONIC PLUS. Belirlediğim hız limiti içinde öndeki araçların hızına göre aradaki mesafeyi ayarlayarak yavaşlayıp yeniden hızlanmayı sağlayan hız sabitleme sistemi, otoyol sürüşlerinde inanılmaz bir rahatlık sağlıyor. Trafik aniden durduğunda ya da şeride aniden bir başka otomobil girince sistemin aniden yaptığı fren kimi zaman ürkütücü olabiliyor ama sistemin işini çok iyi yaptığı bir gerçek. Tabii kimi zaman “neden bu kadar güvenmeliyim ki”, “ya çalışmazsa” gibi insani bir takım sorgulamalara da girmiyor değilim… Ama test ettim onayladım, gayet güzel çalışıyor ve direksiyon hariç olmak üzere güvenle hızlandırıyor, hızı sabitliyor, sınırlandırıyor, gerektiği anda da tereddütsüz yavaşlatıyor… Kaldı ki bu sistemin en az 5 yıl sonra yollara çıkacak bir sonraki aşamasına da şahit oldum, mükemmel çalışmasa zaten önüne o yıldızı koymazlardı! Yeri gelmişken bir sonraki CLS’deki sistemin özelliği şu, bu saydığım özellikleri sadece dümdüz otoyollarda değil, belli bir açıya kadar virajlı yollarda ve en önemlisi -köprü trafiği gibi!- dur kalklı yoğun trafik koşullarında da sağlayabiliyor! (2016’da çıkacak gelecek ilgilenenler için http://i-motoring.com/mercedes-benz-f800-style-2 )

Bütün bunlar olurken yaşanan çok önemli bir gelişme daha var ki söz etmeden asla olmaz, CLS mükemmel bir performans ile ulaşıma dair tüm beklentileri üst düzeyde karşılayabiliyor. Şahane hızlanıyor (0-100 km/s 6.2 sn!), stabil olarak mükemmel duruyor, vardığınız yere prestiiji de sizden önce götürmüş oluyor amaaa, 1815 kg’lık ağırlığındaki bu müthiş otomobil için saptadığım 100 km’deki ortalama tüketim miktarı, cümleye noktanın koyulduğu yer oluyor: 8 litre! Bu değer, şehir trafiğinde yapılabilecek maksimum harcamayı gösteriyor. Ama normal şehir trafiklerinde bu değer Mercedes-Benz’in açıklamasına göre 7.8 litre! Uzun yolculuklardaysa 6.0 litrelik tüketim değerinden söz ediliyor ki, sokaktaki insan için gerçekliğine inanmak akıl alır türden bir şey değil…

Medya arabiriminden DISTRONIC PLUS’a, ATTENTION ASSIST’ten geri görüş kamerasına 3.0 litrelik V6 motordan otomobil içindeki teknolojik ruhun ‘kaza hazırlık modu!’ PRE-SAFE’e dört bir yanı üst düzey teknoloji unsurlarıyla donatılmış otomobil, geleceğin içinde yolculuk ediyormuş hissi veriyor. Bütün bunlar ve fazlasına sahip otomobil, AMG Spor paketli aksesuarlarıyla 150 bin Euro’luk bir fiyatla satılıyor.