Mercedes-Benz ML250 BLUETEC


Mercedes-Benz’in üçüncü nesil ML’ine yerleşip birkaç km ilerledikten sonra günümüzün lüks SUV’lerinin yolunu açan araç olan ilk üretilen ML’i düşündüm bir süre. Ülkemizdeki Alman orjinli otomobil yayınları uzunca bir zaman dillerine Amerika’daki işçilik sorunlarını pelesenk etmişlerdi. Birkaç araçta yaşanan sorunlar karşılığında hak edilmeyen bu eleştiriler zaman içinde Amerikan otomobillerinin adını da işçilerinin emeğini de Mercedes-Benz standartlarından geride kalması mümkün olmayan Tuscaloosa tesislerini de tartışmaya açmıştı. Hadi Almanlar detaycılıklarıyla belki birkaç sıkıntı yakalamışlardı ama bize ne olmuştu? Nesiller boyu tadına doyamadığımız Amerikan otomobillerini Japon işçiler mi yapmıştı, yok onlar iyidi de milliyetçi duygularla -kendi SUV’lerine rakip geliyor diye!- bir tek Mercedes-Benz ML’i mi kötü yapmışlardı? Bu hezeyan dolu değerlendirmeleri dönemin ‘Enver Paşalarına’ ve acemiliklerine uğurlayarak sinyalimi verdim uygun bir yerde durdum. Bulutlar yağmuru işaret ediyordu, bu fırsatı değerlendirip önce fotoğrafları çekmek istedim. Hem böylece geçen sonbaharda tanıtılan üçüncü nesil ML’in hatlarını inceleme fırsatım da olacaktı.

Otomobil sanki hiç yenilenmemiş, hep bu kadar alımlı hatlara sahipmiş gibi geldi o an. Yeniliklerden ne LED’li gündüz farları ne opsiyonel basamaklar ne de genel siluet yenilikmiş gibi gelmedi bana, sanki eskiden beri bu kadar mükemmel görünüyormuş gibi hissettim. Aslında öyleydi de! 1997’de yollara çıkan ilk ML de, 2005’te çıkan ikinci nesil de döneminin en alımlı modelleriydi. SUV kavramını yaratıp geliştiren basamaklar olmuşlardı birlikte. Jeep’in -her markanın tırtıkladığı!- cip kavramından ayrılan lüks ve konfor özellikleri SUV kavramını yaratırken arazi araçlarının da lüks olabileceğini göstermişti. Yeniden ML’in içindeyim. Kullandığım en ekonomik versiyonu. ML250. Ama bu 4 silindirli 2.1 litrelik küçük motor bile 204 HP sağlayabiliyor. Çekiş o kadar güçlü ki, ne düşük hacmi ne 4 silindiri hissettiriyor. Sebebi belli tabii, turbo şarj desteğiyle 1600-1800 d/d arasında sürekli alınabilen 500 Nm’lik maksimum tork, 2.1 tonluk aracı çekiyor götürüyor! Öyle bir motor ki, kendisini merak ettirmiyor, tereddütsüz ivmelenme sağlıyor! Ha eksikliğini hissettiğim tek unsur var, gücün sesi gelmiyor, en azından V6 değil ya!

ML250’nin kabini hep olduğu gibi olağanüstü konforlu. Zaten hep öyleydi ona şüphe yok ama şu da var ki ön kısımdaki ergonomi ve teknoloji işbirliğine karşılık arka kısımda da üç yolcuya bacak bacak üstüne atma şansı tanınmış! Binek Mercedes-Benz modellerinden tanıdık unsurlarla bezeli kokpit, kullanışlılığın en üst düzeye çıkarılabildiği kumanda birimi haline getirilmiş. Büyük bilgi ekranında en sevdiğim, ayrıntılı tüketim raporu verebilen mod oldu. Gerçi ML 250, 100 km’de 6 litre gibi olağanüstü iddialı bir yakıt tüketim performansı gösteriyor ama insan ikna olmuyor, bu cüssedeki bir aracın daha çok tükettiğini zannedip sürekli kontrol etmek istiyor! Ama şaka değil, 100 km’de 6.3 litrelik karma kullanım tüketim değeri, ML250’nin 78 litrelik deposu sayesinde 1200 km’den fazla menzil sunuyor, git gidebildiğin kadar modeli! Buna ek olarak uzun yolculuklarda 90 km/s’yi aşmayacak cimriler için de 5.6 litrelik tüketim performansı var ki onun da anlamı, bir depo mazot ile 1400 km! Yoruma gerek var mı?

Bu kadar etkili performansa karşılık bu kadar düşük yakıt tüketiminin sırrı, emisyona da oynayan, Euro 6 emisyon normlarını karşılayan BLUETEC teknolojisinde. Stop Start sisteminin de kombine edildiği sistem, 7 G-TRONIC PLUS vites kutusuyla her hızda yüke ve hıza göre en düşük tüketim ve en düşük egzoz emisyon normu sağlıyor. Sac-dece hi-tech sistemler değil, basit mekanik uygulamalar da aracın düşük yakıt tüketiminde rol oynuyor; aerodinamisi iyileştirilmiş radyatör ızgarası, düşük yuvarlanma dirençli lastikler…

Bu aracın dev kargo alanından söz etmek yeterli olmayabilir! 690 litreden arka koltukların kolayca yatırılmasıyla 2010 litrelik alana da sığmayanlar için çözümler de düşünülmüş! ML250 Bletec’in tam 3500 kg römork çekme kapasitesi, gücü, kuvveti, kudreti var! Tabii bunu gelin Reina’nın önünde aracını valeye teslim edene anlatın! Sanskritçe konuştuğunuzu düşünebilir! Ona arazi koşullarında uygun lastik kullanımıyla aşamayacağı engel olmadığını söylemek yerine tamamen elektrikli ayarlanabilen deri kaplı koltuklardan iki bölgeli THERMATIC klimadan, geri görüş kamerasından, Bluetooth telefon ve müzik ara yüzünden, konsantrasyon kaybı uyarı sistemi Attention Assist’ten söz edebiliriz!


Sürekli dört tekerlekten çekiş sistemine sahip olan ML250, uygun lastiklerle kullanıldığı taktirde yolcularına her koşulda ilerleme sağlayabiliyor. Aracın çekiş dengesi ve devamlılığı 4ETS elektronik çekiş kontol ünitesiyle denetleniyor. 0-100 km/s hızlanmasını 9.0 saniyede tamamlayabilen ML250, uygun şartlar sağlandığında 26 derecelik yaklaşma, 25 derecelik uzaklaşma ve 17 dercelik karın açılarıyla engebelere takılmıyor ve hatta 50 cm’lik su birikintilerinden de geçebliyor. Ama tabii ki asfalt lastikleriyle karda buzda ilerlemesi diğer bütün araçlar gibi kısıtlı! Bunu özellikle yazmakta yarar var, zira bu tip araçları alanlar imkansızı isteyebiliyor!..

Test otomobilimde asfalt lastikleri olduğu için şehir bulvarlarında ve otoyolda denemeyi yeğledim, maceraya kalkışmak istemedim. 4 silindirli dizel motorun sessizliğiyle sağladığı sürüş konforu, otoyola çıktığımda bir performans şovu haline dönüşüyordu. 7 vitesli gelişmiş şanzımanın sarsıntısız değişimleri ve sıradaki vitesin hazırda olması olağanüstü esneklik sağlayabiliyor. MB teknolojisinin hızıyla tatmin olmayanlar için direksiyon üzerinde manuel değişim kolları da sunuluyor!
120.500 Euro fiyatla satılan ML250 BLUETEC, model gamının en uygun fiyatlı seçeneği gibi görünse de yüksek konfor düzeyi, performansı ve ekonomisiyle Mercedes-Benz teknolojisini etkileyici bir şekilde sunuyor.