Otonom sürüşe antropolog bakışı
Japon otomobil üreticisi Nissan, ProPilot sistemini tanıtmasının ardından otonom sürüş sistemlerini geliştiren ekibe bir de antropolog dahil etti. Nissan, otonom sürüş özelliğine sahip araç programının önemli bir aşamasını hayata geçirdi. Sistem, herhangi bir sürücü müdahalesi olmadan kavşakları geçip şehir içi yolculuklarını tamamlıyor. İlk aşama olarak tek şeritli yolda hayata geçen ProPilot, 2018 yılına kadar çok şeritli yollarda da bu sürüşleri gerçekleştirecek. ProPilot, çok şeritli yollara çıkmasıyla birlikte olası sürüş güvenliği tehditlerini algılayarak önlem alıp, sürüş esnasında şerit değiştirebilecek.
Geleceğin otonom sürüş özelliğine sahip otomobillerini tasarlamak iyi bir ekip kurmaktan geçiyor. Japon otomobil devi Nissan tasarım ekibine; otomotiv, yazılım, sensör, yapay zeka ve üretim uzmanlarının yanına bir de antropolog ekledi. Nissan’ın tasarım ekibinin sıradışı üyesi antropolog Melissa Cefkin, markanın yeni nesil otonom sürüş özelliğine sahip araçlarını geliştirmede önemli bir rol üstleniyor. Kullanıcıların sürüş etkileşimlerini ve davranışlarının analizini yapan Cefkin, elde ettiği bulguları otonom sürüş sistemine entegre ederek otomobili aynı zamanda iyi bir rol arkadaşı haline getiriyor. Silikon Vadisi’ndeki Nissan Araştırma Merkezi’nde görev yapan tasarım antropoloğu Melissa Cefkin, otomobil teknolojilerinin gelişmeye devam ettiğini belirterek, “Otonom sürüş özelliği, otomobil teknolojilerindeki gelişmelerin son halkası olma özelliği taşıyor. Bu teknolojiyle birlikte otomobillerin yanı sıra kullanıcılarda da davranış değişiklikleri yaşanıyor.” dedi.
Farklı teknoloji şirketlerinde çalıştıktan sonra 2015 yılının Mart ayında Nissan’a katılan Cefkin, ekibiyle birlikte araçlar, yayalar ve bisikletler de dahil olmak üzere sürücülerin trafik içindeki bütün etkileşimlerini belgelemeye başladı. Ekip, bu çalışmayı gerçekleştirirken; otonom sürüş özelliğine sahip bir aracın ne gibi özelliklere ihtiyaç duyacağı, gerçek yaşamda ne gibi olasılıklarla karşı karşıya kalacağı ve en önemlisi bu koşullara nasıl tepki vereceği gibi birçok soruyu cevaplandırdı. Yapılan araştırmanın önemini vurgulayan Cefkin, “Hedeflenen sonucu elde etmek için bu karmaşık sistemlerin birbiriyle uyum içerisinde çalışması ve bütün olasılıkları biliyor olması çok önemli.” dedi.
Gelişen otomobil teknolojisiyle birlikte sürücü koltuğunda oturan kişinin otomobili kullanmasına ihtiyaç duyulmazken, gelecekte bu teknolojinin sürücü koltuğunda oturan biri olmadan da yolculuğun tamamını gerçekleştirmesi söz konusu olabilir. Cefkin’e göre her ne kadar tamamen mekanik bir sistem gibi görünse de otonom sürüş özelliğinde, insanların davranışları, sürüş tepkileri ve bu teknolojiyle olan etkileşimi çok büyük önem taşıyor. Ayrıca yeni teknolojilerin sürdürülebilir olması, insanların günlük yaşamlarına yansımasından geçiyor.
Cefkin ve ekibi, otonom sürüş teknolojisine sahip otomobillerde sürücünün müdahale etmesi gereken özel durumları ayrıca ele aldı. Örnek olarak yoğun kavşaklarda yer alan ‘DUR’ tabelasını algılayan sistemin kurala uyarak durduğunu söyleyen Cefkin, bu durumda sürücünün müdahalede bulunarak aracı yeniden harekete geçirmesi gerektiğini kaydetti. Bu çalışmalar esnasında Cefkin ve ekibi, sürücülerin, yayaların ve bisikletçilerin trafikteki diğer paydaşlara sürüş koşullarını iletmek üzere göz kırpma veya el sallama gibi vücut dillerini aktif iletişim aracı olarak kullandığını gördü. Bu tespit otonom sürüş özelliğine sahip aracın da iletişim gerekliliğini gündeme getirdi. Sergilenen IDS Concept, birçok ihtiyaca cevap verse de ekip olası iletişim çözümleri üzerinde hala çalışmaya devam ediyor.